yalnızca son soruna cevap verebilirim, kadın-erkek farketmiyor; kadınlarda damar bulmaya çalışırken süzgece çevirebiliyorlar. damar yolu açacak kişinin deneyimine bağlı.

2. Bir kere değişmeli trombosite denk gelmiştim. 0+'im. Aranan B+ idi ama Kızılay'daki trombosit bilmemkaç yüz lira idi. Benimkini alıp B+ için değiştireceklerdi; böylece bedavaya geliyormuş. Ama bir yandan da trombositin tazeliği de önemli. Onu ne yapıyorlar, bilmiyorum.

3. Ben bir kadın olarak birçok kere trombosit verdim. Erkeklerde kan değerleri daha yüksek, güldür güldür oluyor. Her seferinde boyuma, tipime bakıp "I-ıh, senden kan çıkmaz" dediler. Sonra ölçümleri yapıp, "Değerler erkek gibi, gel, gel" deyip aldılar.

4. bir soru da ben sorayım. hiçbir ilaç kullanmamak mı gerekli? mesela bende haşimato tiroiditi olduğu için levotiron kullanıyorum. benden kan almazlar mı? sonuçta aslında ilaç değil, bende olmayan hormonu alıyorum sadece hap olarak.

1- son 1 sene içinde dövme yaptırmamış olmak
2- trombositte kan grubu önemli olmuyor.
3-kadınlardan almayı tercih etmiyorlar çünkü biz zaten her ay belli bi miktar kan kaybediyoruz ve trombosit dediğimiz şey pıhtılaşma sağladığı için risk oluyor az da olsa.

4 için sadece soruyorlar hangi ilaçları kullandığını ben de mesela bi hormon ilacı kullanıyorum ama 3 ayda bi alıyorlar 5 yıldır sorun yaşamadım.

organlarımın bağışlanmasını çok isterim ama biraz tırsıyorum sanırım. neden olduğunu da bilmiyorum.

gömülmek (dini inanç). organ bağışının da caiz olduğuna dair görüşler daha yakın geliyor bana ama benm organlar bi boka yaramaz.

bilimsel araştırma

Başka insanlara yarayan bölümleri kullanabildikleri kadar kullansınlar. Bilimsel çalışma için lazımsa gerisini de kullansınlar. Onun dışında bunun geri kalanı bir halta yaramaz diyorlarsa ister gömsünler böcekler yesin, ister yaksınlar, umrumda olmaz.

Organlarımın bağışlanmasını isterim ama ailemin karar vermesini de isterim, daha doğrusu belli organlarımın bağışlanmasını kesin isterdim diğerleri için ailemden izin alınmasını isterdin, sonrasında gömülmek.

Organlarim bagislansin. Dini inancim da var ama organ bagislamak caiz mi degil mi tartismalari bana asiri derecede sacma geldigi icin konuyu hic incelemedim bile.
Ise yarayan organlarim baska insanlarda yasamaya devam etsin, geri kalani gomebilirler. Bilimsel arastirma icin kullanilmasi da beni mutlu ederdi.

aileme birden çok kez tembihledip, organlarımı bağışlamam mümkün olursa organ bağışı olsun, geri kalanı ne olursa olsun olmuyor zaten, nakil edilecek organlar çıkarıldıktan sonra beden paketleniyor normal cenaze yapılıp gömülüyor, mezar taşın dikiliyor. ha bir göz bir böbrek bir kalp eksik gömülüyorsun.

organ bağışından sonra krematoryum isterdim çok ancak Türkiye'de olmuyor maalesef.

Ise yarar her parcam alinsin.

geriye kalan incitilmeden gomulsun. It atar gibi atmasinlar, insanim ben.

organ bağışı + benden sonrası tufan

mükemmel bir insan olduğum için öldüğümde vücudumu mumyalayıp fransa'daki müzede sergilemelerini tavsiye ediyorum yetkililere.

organ bağışı artı gömülmek.

bana farkmaz

Organlarıma ne isterlerse yapabilirler, isterlerse bağış olur, isterlerse bilimsel araştırma olur, benim için sorun değil. Ama mümkünse bedenimin yakılıp, küllerimin de saklanmasını isterim :) Saklamak istemezlerse denize savurabilirler; o da kabulüm.

beowulf usulü kıymetli bir eşyamla sala koysunlar, ateşe verip açık denize salsınlar.

organ bağışı.
zaten organ bağışçısıyım ama sanırım aile kabul etmediği sürece bağışçı olsan bile organ bağışı mümkün olmuyor. bu nedenle anne ve babamın duygusal karar vermesine karşılık teyze hala gibi bilimum aile ferdine de kesin talimat verdim. birilerinin kullanabileceği organlarım olduğu müddetçe çürümeye bırakılması vicdansızlık ve israf gibi geliyor.

2007'den beri cüzdanımda taşıdığım organ bağışı kartını (bkz: when the air hits your brain) kitabını okuduğum 2009'da cüzdanımdan çıkarıp evde tutmaya başladım ama tabi bağışçı olduğumu ve isteğimin kesinlikle bu yönde olduğunu da biliyor ailem.

organlarım bağışlansın. gerisini ne yaparlarsa yapsınlar.

Sabun yapılsın :)

bilimsel araştırma

çokta önemli değil aslında nasıl olsa ölmüşsün. bunların sadece içinde organlarımı bağışlamazdım, güzel bir hayatım olmadı, kimse içinde güzel bir hayat, ikinci bir şans dilemiyorum. başkası versin.

ne olacağını hepiniz biliyorsunuz. boşuna debelenmeyin.

Organlara ihtiyacı olan varsa alsınlar. Gerisine nolduğunun pek önemi yok.

Mumyalayıp ,müzeye koysunlar,örnek adam diye :)

(bkz: gökyüzü defni) yapmasınlar da gerisi farketmez.

başlıktaki resimlere bakmayın, çok fena.

Organlarımı bağışladım. Onlar alındıktan sonra kalanını da ıssız bir yerde direkt toprağa değecek şekilde gömsünler isterim.

Sevmiyorum lan insaari. Cukumu yesinler.

babaannemi nasıl gömdüler?
mezarın dibine küçük sığ uzunca bir çukur kazıyorlar, kefenli bir şekilde yan yatırıyorlar, yüzün kıbleye dönük oluyor. üstünde biraz boşluk bırakıp tuğlayla kemer gibi örüyorlar, tuğlaların üstüne saman dolduruyorlar, samanların üstüne de toprak döküyorlar, üstüne de mezar taşı.

ben yakılıp küllerimin uzaya savurulmasını isterim, uzay olmazsa gulf stream, adriyatik ya da pasifik, organlarım bağışlanmasın.

bilimsel araştırma için kullanılsın. bi yandan da sağlam organlarımı bağışlamak istiyorum aslında, ikisi birden olabiliyorsa olsun.

Efendi gibi bi mezar yapıp içine koysunlar, aile üyeleri de arada bir gelip ziyaret etsinler. Macera yaratmaya gerek yok.

organ bağış kartımı üzerimde taşıyorum. ailemi de bu konuda tembihledim. ben onlardan önce gidersem mutlaka organ bağışına olur verin diye. çünkü bildiğim kadarı ile siz bağışlasanız bile öldükten sonra aileniz olmaz derse alamıyorlar organlarınızı. sonra kalan posa içinse ilk tercihim kadavra olmak. aslında gömülmek istemiyorum ama ne yazık ki türkiye'de tercihler kısıtlı. götürüp çukura gömüyorlar :)

organlarım bağışlandıktan sonra yakılmasını isterim.

organ bağışı. sonrasında kalanlar bilimsel araştırma için işe yarayacaksa o da olsun. yaramıyorsa farketmez ne olacağı

lazim organlarimi alsinlar, sonra gomsunler.

organ bagisi + yakilma.

bilimsel araştırma için kullanılsın ama ruhumy yok olmasın.
ruhuma bir şey olmasın da bedenime nolursa olsun.

Dikkatlice gomun dedim, derdim din min degil. Din falan isin susu. Dinde mezar zaten yok, mezar tasi uu cok kotu bise hatta.

bi gun anne olursam sonra da olursem, kuzum gelsin ozlemini gidersin. Mezarim olmazsa daha cok uzulur.

Anne olmadan olursem anam yasarsa bir muddet daha , gelip okumak ister inancli kadindir, mezarim olmazsa kahrolur.

ondan yani, arkamda biraktiklarim icin istiyorum guzelce gomulmeyi.

bilimsel araştırma ya da organ bağışı. yani insanlara ne şekilde katkısı olabilecekse. gömülmek istemiyorum ama türkiye'de yakılmak ya da başka türlü şekiller şüküller çok teferruatlı olabilir sanırım... eh ailem yapmaz da muhtemelen öyle bi şey. önceliğim kesinlikle organ bağışı ve bilimsel araştırma, hatta annem kendisi demişti zamanında "ölürsen bağışlarız ;) ;)" diye. o da niye öyle bi şey dediyse deli midir nedir.

ha organlarım hiçbi halta yaramayacaktır, bilimsel araştırmada kullanılabilecek bi olayım yoktur o zaman hangisi en kolaysa onu yapsınlar işte. gömsünler, taş bağlayıp denize atsınlar neblim. ne istiyolarsa.

organ bağışı önemli abi. herkesin kendi vücududur, bi' şey diyemem tabii ama bana inanılmaz saçma geliyor yani birinin organlarını bağışlamamak istemesi. lan ölmüşsün, mis gibi çalışır vaziyette organı niye gömüyorsun toprağa? ver ihtiyacı olan bissürü insan var, sen öldün bari onlar yaşasın.

varsa yani 2-3 tane dalağınız birini verin valla,

www.youtube.com

aa kimse dememiş.

dondurdatacam ben.

(bkz: cryonics)

zombi olsun biraz da o takılsın en bilinçsizinden

cenaze namazımı kılmasınlar da, cesede ne yapıldığının pek önemi yok bence.

dogru cevap fallthepieces'inki de madem burada biz seciyoruz, bir nekrofiliye versinler bari.

Bende de oluyor hatta hirsimi alamadiysam keske bunu soyleseydim, sunu da soyle yapsaydim diye dusunup duruyorum. Yapacak pek bir sey yok gibi, en gec 1-2 gun sonra unutuyorum ben.

''raad ol ya'' diyen elemanların tavsiyesine uymak lazım ama nasıl? bakalım eyvallh ;)

Eskiden dediğin şey olurdu. Sonra içimde tutmamayı öğrendim. Söylemek istediğim her şeyi söyleyip "bana ne şimdi o düşünsün" diyorum ve böylece tartışma sonlandıktan sonra söylemek isteyip de söylemediğim bir şey kalmıyor. Dolayısıyla da o yankılar zihnimde yer etmiyor.

bi nevi meditasyon yani... kendi ikna etme yöntemi vs

benim de ediyordu da dedemin vefatından sonra "ya ona bir şey olursa, en son böyle konuşmuş olmayayım" diye düşünüp tatlıya bağlıyorum. kafamda da bunların önemli şeyler olmadığı düşüncesi yerleşiyor böylece tartışma devam etmiyor. daha sakin bir şekilde halloluyor sorunlar.

dedemle aramızda öyle bir tartışma geçmemişti ama çok sevilen, değer verilen biri kaybedildikten sonra insan sanırım kalanlara daha iyi davranma eğiliminde oluyor.

ben direkt oturup ağlarım rahatlarım sonra da karşımdaki bana sokulasıya kadar sallamam.
bir şeylerle meşgul olurum.
sonrasında iki taraf da hiçbir şey olmamış gibi davranırsa daha kolaylaşıyor her şey.

tartışma esnasında ne kadar hırçın davransam ve belli etmesem de''bana nasıl böyle davranır ki'' diye üzülüp kırılıyorum.(bihter mode on -beni beni bihterini-)
bu durumda ağlamak en iyi stres atma tekniği.

Not: erkeğim

hiç abartmıyorsun ama çok abartıyorsun. şöyle ki sen bu kadar değer veriyor ve hatta bunu belirtiyorsan senden izinsiz kullanmamaları lazım. kulak çöpü bile olsa. ama anlamıyorlarsa da yapacak bir şeyin yok en azından kalplerini kırma.
bu duruma senin gibi bakamayacaklarını kabullen ve çözüm bul. onları değiştirmeye çalışmak yerine dolabına kilit al falan filan mesela.

biz de kullanıyoruz birbirimizin eşyalarını sıkıntı olmuyor.

Patlamadan konuş ve bu konuya bi acıklık getir. Dileklerini isteklerini düzgünce talep et insanlara. Devam ederlerse eğer sen de onların değer verdiği şeylere hunharca davran ve onların seni uyarmasını sağla. Duzelmiyorsa tüm bunlara rağmen en begencegin kazağı kendi duzenine gecince al.

bence ne olursa olsun abartılıdır. yapmasalar iyi de yapıyorlarsa da kabullen geç. atla deve değil alt tarafı kıyafet. kız kardeşini bilmem de anne bu ya. çok ağır ama hani böyle baya ağır şeyler olmadıkça cidden en ufak kötü söz söylememek gerek. sonra insanın çok içi yanıyor. insan ayrı kalınca kıymetini biliyor ve çocukken söylediği sözden bile pişman oluyor.

Bir gün çok sevdiğim bi kitabımın yaprağını babam okurken katladığı için müthiş bir kavga çıkarmıştım. Sonra gel zaman git zaman babam öldü, bugün o kitabı ne zaman görsem "Keşke o esnada kafama yıldırım düşseydi, ne bileyim, çenem götüme kaçsaydı da kalbini kırmasaydım" diye üzülürüm. Şu anda da aynı şeyi düşünüyorum. Umarım sizler böyle şeyler yaşamazsınız.

eşyalar sadece '' eşya'' dır ve kullanılmak üzere üretilmişlerdir. Annen ise şu hayatta atıyorum 30 40 sene daha seninle olacak, hakeza kardeşin.

insanı kırmaya değmez, hele anne kardeşi.

Benim de sac fircasini kullaniyodu annem. Aldim verdim bi tane. Oysa anne iste var bi tane niye aldin ikinciyi dedi. kullanmadiklarini soyle kullanacaksa onlari kullansin.

haklısın ama kırmadan anlatmaya çalış derdini. ben de erkek kardeşimim kıyafetlerini aile evinde kalmaya geldiğimde çok giyerdim ama daha çok evde giydiği ve eski duran şeyleri. Bana da kız kardeşim yapar, hatta kaybettiği falan olmuştu, sinir bozucu ama kalp kırmadan halletmek gerek bunları.

Annene feda olsun birde cok mu abartmisim diyorsun.almis kadin oglunun kazagini giymis sende hala massimodan aldim derdindesin.mal mal diye olenlerdenmis gibisin

benim kız kardeşim, ablam yok.

annemle aynı beden değildik (annem öldüğü için -di'li geçmiş zaman), o yüzden hiç böyle sıkıntılarım olmadı ama herhalde bana sormadan dolabımdan bir şeyimi alıp da giymezdi annem.

neticede bir kazak anneden daha kıymetli değildir. kalp kırmaya değmez. giysin, ne olacak?

çeker vururum direk ama kendim abimin kıyafetlerini giyerdim paso

Dolabini kilitle veya kilit tak konuyu açma onlar da dolabini açmak isterse kendi özel alanın olduğunu söylersin olur biter

Benim annem ve kardeşim de giyer, ben nadiren annemden giyerim kardeşimden hiç giymem. Milyar kere yapmayın etmeyin dedim dinletemedim, kendi hallerine bıraktım. Bunda yatılı gidip dolabı onlara bırakmanın etkisi var 4 sene alışmışlar elden bir şey gelmiyor. Birak sen de takılma ya da onlara birkaç parça bir şey al. Bir de aldığın kazagi niye bir kere giyiyorsun öteki tarafa mi götüreceksin, giy eskit.

anasıyla kardeşine bir kazağın muhabbetini yapan adama ne anlatılır yahu. tey allam gece gece.

annemler 5 kız kardeş, 2 tane de benim yaşlarıma yakın hemcinsim kuzenlerim var, kimseden kıyafet de almam ama dolabım sürekli talan edilir, 2 yıl önce ortadan kaybolan (ve hala bir düğmesini bile bulamadığım) şu ana kadar en sevdiğim pantalonum, bir gece kıyafetinin altına özel olarak aldığım sütyenim (tabi ikisini de giyemedim), öğrencilik zamanlarımda para biriktirip aldığım çok çok kaliteli makyaj malzemelerim, hediye gelen ve kullanmaya kıyamadığım eşyalarım ve daha niceleri bu yolda heder oldu. öğrenciyken bile dolabımı düzenlerken kapıdan bakıp "oo ne kıyafetlerin vardır şimdi,kullanmadıkların var mı?" diyen teyzemi saymıyorum bile ama onlar aile be =) aldıkları şeyler de eşya... ailedir bu kırsam da yanımda onlar deme, birbirinizi yerine koyulabilecek şeyler yüzünden kırmadan bir arada olmak daha güzel.

benim küçüklüğüm küçük emrah filmi gibi geçti. elindekinin kıymetini bilirdim hep. orta birdeyim, bana hayatımın (üniversiteye kadar) tek doğum günüsü yapılmış, sadece bir komşu hediye getirmiş, evdekiler bile hediye almamış, komşunun hediyesi de çok güzel lacivert bir kazak, giymeye kıyamıyorum.

peki ne oluyor? ablam ertesi gün yerleri silerken onu giyiyor, bir güzel çamaşır suyuna buluyor. kazağı hiç giyemiyorum. lekeli lekeli bana geri verdiğinde gözlerim dolmuştu. ama abla sonuçta, sesimi yükseltmem asla.

bir başka örnek, yine aynı ablam, şiir yarışmasında birinci olduğum için kazandığım saati hamama giderken götürüp çaldırmıştı. yine küçük emrah bakışı attım ama saat geri gelmedi. (hayır dostum işe yaramıyor)

Haklısınız. Bence abartarak fiyatını söyle. Anne ben o kazağı özel günlerde giymek için 600 liraya aldım de. Üstüne bir yemek dökülse ne yaparım de.

haklısınız

Haklisin, anne kardes diye sinirlarini zorlayabilirler diye bir sey cok. Anne de olsa belli bir saygi olmali arada. Sinirlarini bilmeliler. Benim annem hangi kiyafetimi, ayakkabimi giyip giyemeyecegini bilir mesela. Kiyafet konusunda ne kadar hassas oldugumu bildiğinden giyebileceklerini bile giymez.

Eskiden bilmezdi mesela. Her seferinde durumu aciklaya aciklaya alistirdim. Deneyin.

Ayrica iyi o zaman annen vs bir gun olecek diye her turlu saygi cercevesini kiralim gitsin. Senin ondan once olme ihtimalin de var ve istedigin cok buyuk bir sey degil. Annen bir gun olecek vs diyenlerinki de bir nevi duygu somurusu gibi olmus.

Ben de kiz bagir cagir demiyorum tabii ki. Yani annenin evde o kazagi giymesi cok mu onemli sanki. Erkek kazagi giymeye bu kadar meraklilarsa (rahatligindan dolayi belki) onlara da 3-5 kazak aliver ucuz yerlerden. Sonucta annen o kazagin fiyatini bilmiyordur belki.

durumu sakince anlatın.
arada da annenize kardeşinize hediye alın giyim vs .

darknum_, çok doğru söylüyor.

Öyle bi anneden bende de var. Ve ben onun bi eşyasını kullanmak için izin istediğimde de vermiyor misal. Mırın kırın ediyor.

Bunun çaresini ben şimdiye kadar bulamadım. Bulursan sen de söyle bi zahmet. Zira bikaç ay aç gezmek uğruna tüm paramı çantaya yatırdığımda ve o cantanın üstünde sigara yanıgına rastladığımda kusura bakmayın da sinirlenmek hakkım. Almasın kullanmasın denmiyor ki, izin alsın ve neyin nerde kullanılacagını bilsin. Yemek yaparken massimo kazak kullanılmaz, arkadaşlarla okey partisine de chanel çantayla gidilmez.
Duygu sömürüsüne gerek yok bu konuda, annen diye senin kişisel eşyalarına izinsiz çöküp de hunharca kullanamaz ki. Ben de onunkini kullanamam. Bak kullanamaz demiyorum, kullansın ama yerinde ve temiz kullansın. Bunu da rica etmek ''mala annenden daha cok kıymet veriyon inş anan ölür de anlarsın'' gibi bi feedback ile gelmemeli.

Velhasıl kelam, sadece almadan önce izin istemelerini ve nerede ne yaparken giydiklerine dikkat etmelerini söyle ya da odanı kilitle. 7 milyon defa söyleyince belki işe yarayabilir. Ben başarmak üzereyim.

pinterest'e bakın

www.bigstockphoto.com

aşağıdaki kısımlarda ilk üyeler için bir şeyler var.
a3'ten büyük de kullanabiliriz belli olmaz işimiz derseniz bigstock'tan uzak durun derim ama.

Instagram'da da vardır ama kalite konusunu bilmiyorum.

deviantart ya da flickr'a bakmış mıydın? eminim oralarda bulursun.

www.deviantart.com

www.freepik.com

a3 dediğin 300dpi baskı için 36mp fotoğraf ister herhangi bir iyileştirmeyle uğraşmayacaksanız. o yüzden aman aman biz çözünürlüğe ihtiyacınız var bence. instagram fotoğraflarından anca bardak altlığı basarsınız.

hocam poster baskı için 300dpi naptın? yerine göre 90dpi civarı işi çok çok rahat görüyor. hatta apartman boyu afişleri 30-40'dan yukarı çıkmıyordur bile, öyle söyliyim.

@loveinaflipbook doğru diyorsun ben hep fotoğraf üzerinden düşünüyorum

4. sezonun hikayede olaylar arasında tam olarak nereye tekabül ettiğini bilemiyorum. Kendini spoiler almaya hazırlayarak aşağıdaki kısımları oku.

---spoiler---

Gus'ın planı en baştan beri formülü ve pişirilme tekniğini Gale'in öğrenmesini sağlayarak Walt'u devre dışı (öldürmek) bırakmaktı. Ama Walter bunu fark ettiğinde Jesse'i kullanarak Gale'i aradan çıkarttı.

Gus hiçbir zaman Walter'a güvenmedi ve onu istemedi. Ona dair istediği tek şey onun formülüydü. Walt'u ortadan kaldırma isteği ortaya çıktıktan sonra da barışmalarını bekleyemezsin değil mi?

---spoiler---

-az biraz spoiler olabilir-

adamın kontrol manyağı olduğunu anlıyor bu nedenle tehlikeli geliyor (diye de düşünmüştüm ben,arkasından işler çeviriyor vs) kaldı ki kimle iş yapsa patır patır ölüyor. bu kadar her şeyden haberi olan adamın bunlardan da haberi vardır en basitinden dedektiften dolayı.

-az biraz spoiler olabilir-

mafya turu orgutlenmelerin kurali budur arkadasim eger bir sekilde islerine bulasmis, iclerine girmis isen, yararli oldugun an onlar icin bittiginde senden kurtulmalari gerekir, her insanin bir gun bir yerlerde konusmamasi gereken seyleri otmesi ihtimali vardir o yuzden icaplarina bakilir.

Sorunun cevabini aldinsa bundan sonra yazilanlari cok dikkatli oku!!

Someday, and that day may never come, i'll call upon you to do a service for me. but until that day accept this answer as a gift.

cuma günü izinleri 2 günden sayılmış sanırım.

www.iskanunu.com

2 gune kadar olan raporlari (1-2 gunluk yani) sgk odemez, isveren ise ister oder istemezse odemez iscisine

fordda 1 günü iş yeri öder 2 günü kimse ödemez 3 günü sgk öder. bu da öle bişi olabilir

@zeke

siz kanunu yanlış yorumluyorsunuz. O kanunda bahsedilen şey yukarıda arkadaşın bahsettiği rapor ile alakalı değil. O kanun maddesinde bir haftada 24 saat izin verilmesi gerektiğinden bahsediyor. Ve bunu izinden önceki günlerde çalışma şartına bağlıyor. Yani c bendinde bahsedilen şey şudur. Örneğin pazar günü haftalık tatil gününüz ise işveren size "sen perşembe cuma günü raporluydun o yüzden bu hafta tam çalışmış sayılmıyorsun dolayısı ile haftalık izin yok" diyemez.

Yukarıda arkadaşın bahsettiği şey ise raporlu olduğu günlerin ücretinin kesilmesidir. Ki işverenin böyle bir hakkı vardır. SGK 2 günü ödemez. İşveren ise dilerse öder dilerse ödemez.

netice olarak çok göt bir müessesede calistigim anlasiliyor.

www.booking.com

@elxa kadıköy değil, kıyıköy :)

endorfina.

zaten 1 tane otel var. bir de çadırlar bölgesinde prefabrik evler. ikisinden birisini degerlendireceksiniz mecburen. yerleşim yeri içerisindeki pansiyonlara da göz atabilirsiniz. Endorfina nın yemekleri ve kahvaltıları idare eder seviyededir.

oradaki oteli denemedim ama prefabrikler lüks ve aşırı rahat aramıyorsan ortalama bir pansiyon rahatlığında. sabahları horozlar ve ördeklerle kahvaltı çok zevkli de oluyor tabi. gittiğinde belki yer bulamayabilirsin o zaman çadır seçeneği var. prefabrikte kalmak istiyorsan önceden arayıp boş yer var mı bir sor istersen. bu aralar biraz kalabalık olabilir özellikle haftasonu için gideceksen.

www.iett.gov.tr
www.istanbul-ulasim.com.tr
www.sehirhatlari.com.tr

geldiğinde nereye yerleşeceksin belli mi? ya da okulun nerede?

istanbul biraz büyük bir yer; bir yerinden bir yerine saatlerce gitmen gerekiyor.
biraz alanı daraltırsan ona göre daha sağlıklı bilgilendirmeler yapabiliriz.

dikkatli olursan tehlike yok. ama başına ne geleceği belli değil her zaman risk var tehlikeli yerlerden ve insanlardan uzak dur, elden geldiğince risk alma

gelir gelmez öğrenci seyahat kartını çıkar yoksa ulaşım bi yerine girer ve çok acıtır

istanbulda paran çoksa çok güzel yaşanır. en büyük eziyetler kalabalık gürültü ve trafik. okuluna yakın bi yerde oturmak en önemli önceliğin olsun

istanbul başlığını biraz zor okursun zaten çoğu çöptür millet şiir yazmaya çalışıp saçmalamıştır

geldiğinde bu sorduğun her şeyi 2 güne öğrenirsin zaten. çok taşralı gibi davranma, millet seni saf zanneder

şu ara boşsan birinin yanına atlayıp gelsen, biraz gezsen dolaşsan, fikir edinsen? sudan çıkmış balık gibi olma geldiğinde.

böyle bir şey var:

(bkz: yeni başlayanlar için istanbul)

henüz okumadım, ama yararlıdır muhtemelen.

@supersonik turbo

nereye yerleşeceğim, nerede kalacağım falan belli değil. sadece istanbul üniversite merkez kampüste olacağım. yani fatih/beyazıt velakin sadece orada takılı kalmak istemem elbette. gezmek, vs vs.

Kaydını yaptırdığın günü takip eden günlerde alabilirsen geçici öğrenci belgesi al. Onunla hemen bir "istanbul kart başvuru merkezi"ne giderek öğrenci akbilini çıkar. Öğrenci belgesi + 1 adet vesikalık fotoğraf + 10 TL kart bedeli ile alabiliyorsun 5 dk içinde. Ama tabi senin gibi binler geleceği için eylül ayında, biraz sıkıntı yaşayabilirsin. Son 6 ay içinde alınmış lise öğrenci belgen varsa onunla hemen git al derim ben. Daha sonra kışa doğru üniversite öğrenci belgenle gider yeniletirsin. (Üniversitenin adı yazan akbillerle okula girişlerde kimlik sorarlarsa kolaylık oluyor yoksa değiştirmenin bi anlamı yok aslında)

Mümkün olduğunca yürümeye alıştır kendini. Ve imkanın varsa rahat bir yürüyüş ayakkabısı al. Günde ortalama 5 km den fazla yürüyeceğin bir yaşantın da olabilir, her yere taksiyle/dolmuşla/otobüs-metro-tramvayla gittiğin bir yaşantın da.

Yurt çıkmazsa özel yurda gitmek gereksiz olabilir. Çünkü özel yurtlarda kişi başına ödediğin parayla eve çıktığında kişi başına ödeyeceğin para aynı olacak. O yüzden çıkarsan da yarı yıla kadar senet imzala. Fazlasını imzalama.

Yeme alışkanlığın değişebilir, bunun için sevdiğin yemekleri ve sevmediklerini tekrar gözden geçir ve sırf ucuz diye her yerden yemek yeme. Esnaf lokantaları kraldır, 5-6 liraya bir öğününü karşılarsın. (Devlet okuluna gidiyorsan öğünlük yemeğin için 2-3 lira falan ödersin zaten.)

Memleketine döneceğin tarihleri bölümünün akademik takvimine göre belirleyip o tarihlerden en azından 2 hafta öncesinden bilet işlerini hallet. Uçakla döneceksen 1 ay öncesinden kontrol et bilet fiyatlarını. (Akademik takvimde "vize/yarıyıl sınavları" tarihleri eklenmemiş olabilir, boş sandığın yerlere dikkat et)

Kayıt tarihlerine göre istanbula gelip gidiyorsundur ama muafiyet ile ilgili bir derdin olacaksa muafiyet sınavın kayıttan sonraki hafta olur ve buna göre burda kalacaksan veye gidip tekrar geri geleceksen kendini ona göre ayarla.

Oryantasyon dersi dedikleri derse girme boşver git az daha vakit geçir memleketinde.
Devam zorunluluğu yoksa ders başlangıcındaki ilk hafta da gelmeyebilirsin hatta.

Bölümün hukuk veya mühendislik falan değilse kitap almak için heveslenip acele etme, biraz araştır belki notlar yetecektir. (Mühendislikte de kütüphanedeki kitaplardan ödünç alarak çalışabilirsin de, bunları bir araştır)

Paranı tutumlu kullanmayı bilmezsen ailene çok yalvarırsın. Şımarık bi evlat değilsen ve ailenden para istemeye çekineceksen geldiğin ilk günden itibaren hint fakiri psikolojisine girebilirsin, abartma ama yine de tutumlu ol.

Trafik canını sıkacaktır. Alışmaya bak. Bir buluşman ya da randevun varsa yaşadığın şehirdeki alıştığın dakikliği kaybedeceksin, ortalama 1,5 saat öncesinden yola çıkman gerekebilir herhangi bir yere.

"Şişli/mecidiyeköy, taksim, karaköy, eminönü, sirkeci, cevizlibağ, sarıyer, hacıosman, beşiktaş, levent" gibi çok kullanacağın yerlere google maps ten bir bak. Anadolu yakasında yaşayacaksan da kadıköy üsküdar içerenköy göztepe falan buralara baksan yeter.

sıcak memleketten gidiyorsan yaz mevsimi diye tamamen kısakollular ve şortlarla çıkıp gitme istanbula. En azından ince de olsa bi uzunkollu hırka falan lazım olabilir. Akşam oldu mu havası değişir istanbulun. Hele ki vapura/motora bineceksen üşütebilirsin.

Koşmaya, terlemeye, üşümeye hazır ol.
Özgüvenim yerinde demişsin, ben de öyleyimdir, bazı ufak tefek sıkıntılar yaşadım bu özelliğimden. Sana da tavsiye, insanlara karşı fazla parlak ve sivri olma bu özgüven yüzünden. :) ve her yola her deliğe de girme öyle yalnız başına. Yanına birini al o şekilde istediğin gibi.

Bir hevesle taksimde sabahlayacak olursan haberin olsun o gecenin sabahında istiklalde tinerci gaspçı kol geziyor, istanbul polisi de sadece geziyor. İstanbula geldiğinde "polise ihtiyacım olmasın inşallah" diye dua edeceksin çünkü hiçbir işe yaradıkları yok. Hırsızı şikayet etsen hırsızdan çok seni suçlarlar "niye geldin niye şikayetçi oldun az uyanık olsaydın çaldırmasaydın" falan gibi azarlarlar adamı...

Velhasıl çok farklı bir yaşama da girebilirsin, benzer bir hayata devam da edebilirsin. Ama senin için bir dönüm noktası olacak bu yeni hayatında sana başarılar arkadaşım. Hayırlı uğurlu olsun. :)

biraz öncekileri tekrarlamış gibi olacağım ama pekiştireyim: mümkün olduğunca okula yakın bir yerden ev tut. iş çıkış saatlerinde (6 gibi) çok önemli değilse yola çıkma, çok trafik oluyor. otobüsler de o saatte aşırı kalabalık olur. karşıya geçerken otobüs yerine vapur tercih et. iett'nin sitesinden hat saatlerine, otobüs güzergahlarına bakabilirsin.

Ulaşım ile ilgili yorumlara ek olarak kesinlikle 16:30'dan sonra (yani iş çıkış saatine gelen vakitlerde) bir yerden bir yere taksiyle gitmeye kalkma. Normalin 3-4 katı para ödemek zorunda kalabilirsin. Ve sabah saat 7:00-8:30 arası da tüm toplu taşımalar sıkış tıkış olacaktır. Buna da alışmalı ona göre hareket etmelisin. İş çıkış trafiği genelde 16:30-19:00 arası olur. Yani bunlar en geniş aralıklar. Bunların dışında tam öğle vaktinde de bir yoğunluk olabilir. Geri kalan vakitlerde şu Vatan Şaşmaz'ın oynadığı reklamdaki gibi bir metrobüs yolculuğu yaşaman mümkün. Bir de beklenmedik bir şekilde gece 23:00'dan sonra da metrobüste yine yoğunluk olabilir. Yaşadıkça aklında yer eder o saatler zaten.

23'ten sonra metrobüs panayır gibi oluyor iyi hatırlattın :))) kesif bir alkol kokusu, erkek egemen çoğunluk, bağıra çağıra şakalaşan arkadaş grupları... özellikle cuma ve cumartesi geceleri böyle oluyor. normal günlerde de gece vakti metrobüste en antika tipleri görebilirsiniz. default olarak da zaten mayışmış tipler üstü başı dağılmış halde uyukluyor.

şehir hakkında çoğu şey zaten söylenmiş, ben de 2 sene önce küçük şehirden gelmiş birisi olarak şunu eklemek isterim: hesabını kitabını çok ama çok iyi yap. istanbul pahalı bir şehir. çok büyük olduğu için, her şeyin ucuzu da var elbet... ama şöyle söyleyeyim, küçük şehirde mis gibi döner 2 lirayken istanbul'da 2 liraya yiyeceğin döner saçmasapan bir yerde ve muhtemelen sağlıksız, rezil bir şey olur. aynı standartta yaşayacağım, aynı ayarda yiyeceğim içeceğim dersen masrafın neredeyse 2 katına çıkar.

beyazıt çevresi güzeldir gedikpaşa gibi garip yerleri dahi en azından bir kez olsun gezilip görülmeli. ama onun dışında ben açıkçası fatih-laleli'den okula bile uğramadığım halde sıkıldım diyebilirim. fazla kaotik, karışık, tatsız, boktan bir yer açıkçası. bir beşiktaş'ta yürüyorum, akşam eve giderken kadıköy'ün güzelim sokaklarından geçiyorum... sonra nereye, hadi okula fatih'e. yani ilk kez görene çok eğlenceli geliyor ama sonradan sıkıyor. en azından bende durum bu.

bunun dışında istanbul'da hayatta kalmak, ucuza yaşamak için bissürü minik detay var. ben gtünün rahatına düşkün biri olduğum için hiç uğraşmıyorum onlarla, o konuda vedat chili peppers yardımcı olabilir.

nerede kalacağım belli değil demişsin... laleli'deki yokuş aşşşaaa yurtların hiçbirinde kalmamanı şiddetle tavsiye ederim. benim kaldığım yurdun önünde neredeyse her akşam kavga oluyordu ve her hafta silah sesi duyuyorduk. ne idüğü belirsiz kargo firmaları, her yerde rusça tabelalar... öyle ki beyaz insanın olmadığı sokak var, herkes zenci.

paran varsa kendine eli yüzü düzgün bir muhitte ev kiralamaya bak veya devlet yurdunda, ya da laleli'ye uzak ama ulaşımı nispeten kolay bir yerde eli yüzü düzgün yurtta kal. devlet yurdunda kalan arkadaşlarım halinden memnundu ama ben 4 kişilik odadaki iki kişiyle çocukluk arkadaşı olmama rağmen kafayı yemiştim. 3 öğün yurtta yemek yersen 15 lira veriyorsun falan öyle skimsonik bir yer.

toplu taşıma gözünü korkutmasın. yükün olmadığı sürece, çok yoğun olduğu saatler dışında metrobüs tramvay falan gayet iyidir. zaten çok şanssız değilsen yoğun saatlere gelmezsin muhtemelen. ben tramvayda çoğunlukla oturabiliyorum bile mesela.

okula gidiş 1 saatten bile fazla sürmesine rağmen ben hala beylikdüzü'ne geri taşınmayı falan düşünüyorum. fatih kadar sinir bozucu bi yer görmedim hayatımda. yakın çevresi muhteşem. iki durak ötede eminönü var sirkeci var karaköy var. o yönü çok güzel. ama okunacak yer değil yau. neyse senin de aklını çelmiyim şimdi sen git güzel güzel oku mezun ol, benim gibi aptal olma.

kendine bir motosiklet al. okula gidip gelirken, gezerken falan çok işini görür. trafiğe takılmayacak olman da cabası.

müzekart çıkarın. istanbul'da müzekart ile gezip görülecek çok güzel yerler var.

ayrıca gidip ekşi sözlük'teki istanbul başlığını okumayın, zaman kaybı olur.

pro plan iyidir olmadı siz de kullanacağınız mamanın besin değerlerine bakın karşılaştırın? yine olmadı karıştırarak da verebilirsiniz köpeğiniz zaten 2 yaşına gelmiş artık alışmıştır bazı şeylere de

pro plan iyi falan değil. milyar kere sordum burada zamanında, kimse takmadı. ben araştırmamı yaptım.

acana wild prairie
acana pacifica
acana greenlands

eğer köpeğin tavuğa karşı alerji ve egzema gösterebilirse wild prairie alma. pacifica balık temelli, greenlands da et temelli bir tür.

biliyorum, hazır mamaları sordun, ben de köpek beslemedim hiç, amacım kafanı iyice karıştırmak da değil ama köpek konusunda bilgilerine güvendiğim birileri barf yöntemiyle besliyor köpeklerini ayrıca sözlükte de var bununla ilgili bilgiler.

daha önce bu yöntemi görüp üzerinde düşünmemiş olma ihtimaline karşı yazıyorum. kendi adıma denemediğim için iyi ya da kötü diyemem, bir seçenek olarak yazıyorum sadece.

Bir üniversite araştırmasına göre aslında en iyi kedi ve köpek mamalarını innova evo diye bir marka üretiyor. Ama Türkiye'de yok malesef.

barf yöntemini biliyorum ama maalesef haftada 2 gün uygulayabiliyorum, biraz meşakkatli. :/

acana ve royal canin'i karıştırarak vermeye karar verdim. bilgiler için çok teşekkür ederim.

soruna pek cevap olmayacak ama ben kedimde orijen mama kullanıyorum. internette çok uzun süre araştırdım ve Türkiye'de bulabileceğimin en iyisi olduğuna karar verdim. arada kuşkuya düşmüyor değilim tabii :)

ben de bu soruyu çok araştırdım, buna göre
Türkiyede satılan en iyi mamalar;
Orijen, Acana (ikisi aynı firmanın)
bir de Taste of The Wild.

Denemedim ama bir arkadas en iyisinin N&D diye bir marka oldugunu soyledi
www.haytapshop.com

kürk mantolu madonna.

www.eksiduyuru.com

Buna cikiyor bir nevi. Gormediyseniz faydalanirsiniz :>

Facebook, twitter,instagram vs. Sosyal platformlar, lost , mabel matiz ve daha bir sürü şey..

düğün dernek ve o tayfanın isimlerini unuttuğum bütün işleri.

çikolata
facebook
midye
hazır olan tüm dondurmalar (magnum, cornetto..)
ahmet kural ve yapımları (pandispanya aklıma getirdi. tişikkirlir.)

"vermicem" videosu.

akp

Populer kültür

Amelie

kediler. idonthaveausername'in verdiği linkte de söylenmiş ama kesinlikle kediler.
bulunduğu yeri, yediği yemeği, her fırsatta kendini internette paylaşma ihtiyacı.
yüzyüzeyken konuşuruz ve türevi gruplar.

game of thors
ilk çıktığı zamanlar 2 bölümünü izledim ama sevemedim..

müzik:
-türkçe: cem adrian, yasemin mori, yeni çıkan garip isimli adını unuttuğum zayıf ve küpeli ince saçlı adam...
-yabancı: oh land, bonobo, deadmau5...

yemek:
big chefs, shake shack, whooper ve türevleri, döner, iskender, kumpir, kokoreç

gece hayatı:
reina ve o hizadaki tüm mekanlar, pi ve kardeşleri

semt:
cihangir

cafe:
leman

dizi:

game of thrones, breaking bad, ananızla nasıl tanıştım

of yazacak çok şey var da canım sıkıldı. :/

Futbol
Midye
Behzat Ç
Angara muhabbeti geçen diziler
Sosyal medya

Kokorec
Twitter

benden de kardeş payı tayfasına bir +1

futbol

suda yaşayan bütün canlıları yeme isteği.
her şeyim apple marka olsun düşüncesi.
mantar. çilek. tarçın. kelle paça.
pahalı olan her şey.
başkalarının davranışlarını olabildiğince irdelemek.

instagram, kedi köpek fotosu paylaşmak, üniversite öğrencisiyken linkedin hesabı açmak, üniversite sınavında ilk yüze girip işletme okumak, kahvaltı yapmak, not alırken 3-4 adet renkli kalem kullanmak, fosforlu kalem, messenger tipi çanta, slim fit modası özellikle erkeklerde, rayban, iç mimarlık, dünya dinleri ve dinsizlik, daha güzel lüks evde oturma çabası, apple ürünleri, coca cola ve filtre kahve, b vitaminleri, mülkiyet kavramı, kişisel gelişim kitapları, çok güzel kızlar

how i met your mother. normalde bir diziye sinirlenecek kadar ruh hastası değilim ancak o kadar sık görüyorum ki bunun geyiklerini, gördüğüm yerde deliriyorum artık. 50 kez denedim izlemeyi, hepsinde sıkıldım.

bir de hayranları kusura bakmasın ama başta john lennon olmak üzere işte the beatles olsun, led zeppelin olsun, pink floyd olsun bu arkadaşlar biraz fazla abartılıyor bence. bakın kötüler, skim gibi müzik yapıyorlar, ismail yk daha iyi demiyorum. benim led zeppelin arkadaşlarım da var. kendim de dinlerim. ama yani lan ne bileyim... hani hiç yapılmayan şeyleri yaptılar dersin, anlarım. farklı bir bakış açısı kazandırdılar, hedenin öncüleri oldular dersin, anlarım. doğrudur. ama ABİ VAUUU EFSANE MÜZİK AUUU tribini anlamsız buluyorum.

gerçi çok üzerinde durmamak lazım, müzik zevki bu sonuçta.

bu tip sorulara "futbol" cevabı verenleri de kişisel ölüm listeme ekliyorum. futbolu seven olduğu kadar sevmeyen var. herkesin bayıldığı çok sevdiği bir şey değil futbol. sadece çok fazla para döndüğü için sektörde, televizyonda orda burda sürekli onunla ilgili şeyler görüyosunuz. yoksa ben de çok severim futbolu ama kimseyle oturup futbol bile konuşmuyorum.

televizyon (her şeyiyle, dizisi, yarışması, belgeseli) on seneye yaklaştı evde yok.

sinema (herkes hakkında bir şeyler konuşuyor, yaşamak yerine seyrediyor)

avm'ler. (hep aynı tarz giysiler, aynı tür yemekler, sıkıcı)

otelde tatil. (açık büfe kahvaltı, denize gir, açık büfe yemek... eee)

dedikodu (içini asla bilemeyeceğin bir kişiyi çekiştiriyosun, zeka geriliği gibi bişi)

daha bi sürü şey var böyle.
bi de nutella.. sonuçta çikolota. (çikolata sevmem.)

mad max

@pescado:
kesinlikle katılıyorum. onu yazmadım yukarıda. led zeppelin, the beattles vs. gibi eskinin popülerleri olan ama şimdinin "kült"leri olarak gösterilmesine hayranlarının "sizin dinlediğiniz de müzik mi be? bir the beattles dinle de müzik neymiş gör" demesine anlam veremiyorum. üstelik o kadar dinlemeye çalıştım bunları lakin hiçbir şarkısını tamamen dinleyemedim, o derece tarzı değilmiş.

"çalıyor ama çalışıyor" tayfası.

karpuz

sevmiyorum abi. su çiğniyomuşum gibi geliyo. çekirdekleriyle uğraşması da cabası.

futbol

Bitter çikolata

pandispanya +1

ek olarak müzikal filmler.

Beatles hariç yazdıklarının hepsi. Ona karşı bi sempatim var ama.

Aynı şehirde/semtte bulunan konsepti birbirine çok yakın kafelere sırf bir sebepten popüler oldu diye '' mutlaka gitmeliyiz yaaa'' denmesi. Kıl oluyorum.
Denemediğim şeyleri denemeye bayılırım, iki gün sırıtırım yeni bir şey yapınca. Bu bahsettiğim farklı bir şey gidip ''aaa burası şu dizide görüldü limonatası mükemmel'' diye bi bardak sıradan içeçeğe 15 lira bayılınmasına, ardından o mekanda çekilen sayısız fotoğrafın özellikle yiyecek/içecek fotoğraflarının paylaşılmasına gerçekten anlam veremiyorum.

yediği her şeyi sosyal medyaya atmak.

-Canlar kimin icin caliyor - Ernest Hemingway (Iyi ama abartildigi kadar degil)
-Bir cift ayakkabi - Sunay akin
-Cem Yilmaz (Duyuruda bundan kac defa bahsettim hatirlamiyorum:)
-Komedi filmleri
-komedi dizileri (Isyerinde basliyorlar anlatmaya arkaaslar bilmemne diziyi izledin mi soyle soyle diyorya cok komik falan... 750 kere soyledim halbuki izlemiyorum oyle seyleri diye, hala diyorki izledin mi gecen gun)
-Komik olan seyler.. (Birsey komikse tapiyorlar)
-Game of thrones!! +1111
-Unlulerin takildigi yerler
-Ask filmleri
-New balance ayakkabi
-Cihangir semt +1111
-Futbol +1
-Asmalimescit
-Nutella +1
-Sturbucks
-Okan bayulgen
-Bohem temali mekanlar
-Cafeler (Ben de giderim arada ama evden cafeye gitmek uzere cikmam, gecerken kafama eser ugrarim, ne var bu cafelerde?)
-Ozlu sozler aforizmalar falan
-Ayse Arman (Bir kere ise yarar yazisini gormedim)
-Raki balik
-Magnum +1
-Balik restorani
-Yeni cikan yerli abidik kubidik sarkicilar, gruplar
-Cikolata +1
-Gezilen yerden yiyecek birsey (baharat, tatli, yoresel tatlar vs.) alip eve goturulmezse yasamanin bir anlami kalmaz dusuncesi
-D&R da cok satan reyonu
-Otel tatili +1 (Sikilmiyorlar mi 1 hafta ayni yerde?)
-Sosyal medyada yedigi yemegi gostermek
-Politik mesaj veren medyatik yuzler
-Uykusuz, penguen vs. karikatur dergileri.
-"Uykusuz'dan anlamli kapak" baslikli fix haber
-Ask mesk temali kitaplar.
-Gitar calan delikanli
-Sarki, dans vs. yarismalari
-SURVIVOR!!

-Tum populer kultur
-Tamamiyle televizyon.

"sahte samimiyet" hepimizin anlam veremediği samimi görünme ihtiyacı.

Heheh, Cem yilmaz'dan bahsettigimde birinin kizmadigina rastlamadim:)
Birseylere gulmek zorunda degilizki. Var guldugum seyler ama birseylere guleyim diye olup bitmiyorum sadece.
Edit: UStun zeka gerektiren seyler he? Bende niye anlam veremiyorum diye dovunup duruyordum, neyse pes edeyim ozaman:)

ahahah benim çıkaracağım listeyi çıkarmışsın resmen game of thrones dışında =)

bir de starbucks'ın yoklukta gideri var diyebilirim,neyse ki butik kahveciler çoğaldı ve tekelden kurtulduk

bunların dışında

-madam bovary (belki çevirmen kaynaklıdır, birçok kez okumayı denedim)
-zar adam serisi
-star wars (6-5-4-1) izledim, 1.si bitmedi daha hala ama kendimi hazır hissetmiyorum, arkadaşımın biri de kafayı takmış sorup duruyor, "3. en güzeli bak bi izlesen çok seveceksin" diyor habire.
-jeff koons eserleri
-Harry Potter serisi
-antep fıstıklı dondurma
-ramazan pidesi. sıcakken ağır, soğukken lastik...
-patlıcan ve kabak kızartması
-asitli içecekler
-walking dead

çok uzar bu liste =)

Selfie.

Bunu eskiden yapsan aa yalnız insan, fotoğrafını çekecek biri bile yok yanında gibi bir imaj oluşurdu. Sonra emo akımı çıktı. Emolar tepeden kendilerini çektiler demedik lafı bırakmadık. Adı falan da yoktu o döneme kadar. Kendi kendini çekmekti olay. Bu selfie bir çıktı, şimdi selfie fotosu olmayanı dövüyorlar. Bunun neresine anlam vereyim ben. Eskiden emoların pozlarına laf atan kim varsa selfie si var şimdi. enteresan.

aslında sadece selfie değil bunun gibi overrated derecede populer olan ve aslında pek matah olmayan herşeye karşı bi anlam verememe durumum var. Mesela instagramda denize kumsal bacak üçlüsünden oluşan fotoğraf çekme akımı vardı bir dönem. daha örnekler çoğaltılabilir.

retrica. retrikasız fotoğraf yok anasını satayım. ham fotoğrafa hasret kaldık.

Ekşicilerdeki "herkes beğeniyorsa ben beğenmeyim" düşüncesi.

Bitter çikolata ve the godfather

Ahmet kural & Murat Cemcir ve yaptıkları işler.

Şalgam suyu

barış manço
şaka gibi lan, adam ilk zamanlarında idealist bir şekilde başarılı şarkılara imza atmış olabilir. sonrasında domates biber patlıcan adında duygusal şarkı yapmış. millet bayılıyor. Ayı'dan bahsetmiyorum bile! manyak mısınız? yokluk zamanında gitti tabi. aynı şarkıyı şimdi yapsaydı ismail yk tadında adamı yerden yere vururdunuz! neyse çok doluyum...

starbucks

fringe

ben baya sıkıldım, aşırı derecede saçma buldum (kendi içinde çelişmesi konusunda) halbuki yeni x files gibi başlamıştım.

kahvenin her türlüsü. sanki mucizeymiş gibi lanse ediliyor.
multivitaminler,
sikik hollywood filmi olduğu belli olduğu halde sinemada izlemek
popüler olan bir çok şey.

kürk mantolu madonna
ugg

dans etmek istiyorsan araf var, 2 hatun rahatsız edilmeden oyanyıp oynayıp dışarı çıktığımızda (taciz edilmemeye içeride fazlasıyla alıştığımızdan) travma geçirmişliğimiz var.

quit daha bir güzeldir ama bana göre.

nevizade'de the loft.

Okunan kitaba bagli. Teorik kitaplari bunlari yapmadan okumak bosuna olur. Alt cizmeyi hic kullanmiyorum. Cizilcek yeri tirnak isaretine aliyorum. Edebi eserlerde sadece tirnak isareti, teorik eserlerde kucuk notlar ve isaretler kullaniyorum

Hayır, sayfa ayraci yapistiriyorum.

ben de kitaplarıma kıyamıyorum. ama şimdi kindle aldım bir tane, onda altını çizip notumu alıyorum. normal kitaplara yapıyorum.

kitabına göre değişiyor. karton kapaklı, normal kitaplara alabildiğim her notu alıyorum, çiziyorum. ama ciltli, eski basım kitaplara dokunmuyorum. notları ufak kağıtlara yazarak sayfanın arasına koyuyorum. eğer çok fazla not almak gerekiyorsa, farklı bir deftere sayfa numarasını belirterek alabildiğine not alıyorum.

kıyamıyorum, aklımda tutuyorum sayfasını

Çiziyorum fosforlu kalemle ama, fotokopi çekildiğinde falan gözükmesin diye. Yazı yazmıyorum ama.

Bir de çizdiklerimden çok içime işleyenleri deftere geçiriyorum

ben başka bi yere not alıyorum o tip şeyleri. ya da twitter'a falan yazıyorum daha sonradan hatırlayabilmek için.

ne kadar değerli kitaplarınız varmış.

ilginç. kitap dediğiniz kütüphanede tozlanan, sararan bir şey. yüzde 99'una geri dönüp bakılmıyor zaten.

Ders kitabı hariç hiçbir kitaba kıyamam.

Hayır, tek bir çizik bile atmam.

kindle aldığımdan beri aktif olarak yapıyorum bunu. daha önce bu alışkanlığım yoktu, amacım kitaba kıymak falan değil ama, üşenirdim hep.

romanları genelde başkalarına da verdiğim için yapmıyorum.
bana öyle bir kitap gelmişti ve sürekli dikkatimi dağıtıyordu.

onun dışında herhangi bir konu üzerine olan kitaplara da kitap işaretliyici post-it yapıştırıp daha sonra bir deftere notları alıyorum.

Küçük postit'ler var plastik gibi yapısı, yapışıyor çıkıyor yıpranmıyor yıpratmıyor, ideal yani. ben onları kullanıyorum

Kiymak degil de, useniyorum. Onun yerine fotosunu cekiyorum sayfanin, o fotolari da bi klasorde tutuyorum. En begendiklerimi goodreads'den buluyorum falan.

Fotografini cekiyorum hemen

Alıntıları topladığım bir yerler var oralara yazıyorum hem daha çok aklımda kalıyor. kitaba kıymam.

komik gelmez. sadece pringles değil, diğer cipslerde de olabilir bu durum. zira bunların içinde sürekli yeme isteği uyandıran şeyler varmış. şehir efsanesi de olabilir de, bence olabilitesi var.

sigara kullanıyordum ben, bıraktım. nasıl bıraktın dersen, bi anda bıraktık. bağımlılık denilen şey böyledir. bir yolu yordamı yok. sakız çiğne çitlek çitlet falan önerilerini boşverin ve kararlı olun. bırakın ve satın almayın.

kolay olmayacağını bilin. canınız isteyecek, evet. kimse aksini iddia edemez. ama kendinizi tutacaksınız.

canınız istese de almayacaksınız ve yemeyeceksiniz.

öncelikle psikolojik olarak buna hazırlayın kendinizi, sonra da bi anda bırakın.

azaltarak da bırakma yalan. unutun bunu da.

güçlü olun. canınız istediğinizde başka şeylerle ilgilenin.

abi komik falan değil aynısı bende de var. gerçekten bağımlılık. kutuyu gördüm mü bitiyorum. evdekiler zor saklıyor benden. evin içine sokmamaya çalış, markette görünce kaç ama sakın evin içine girmesin o kutu. girdi mi bitirmeden çıkamıyorsun olmuyor denedim :(

bu çin tuzu dedikleri şeyden kaynaklanıyor muhtemelen. kendinize yeni hobiler edinin. ben şalgam suyu içiyorum mesela :D

(bkz: mono sodyum glutamat)

bim'de party diye bi çakması var ondan ye soğursun.

damak tadını değiştirip geliştirebilirsin, o zaman pringles çöp gibi gelecektir sana.

çocuktan beter bir babayla büyüdüm, kahvaltıdan önce cips yer, çokomel rekoru kırmaya çalışırdım... uzun yıllar böyle devam etti bu, 40 bedeni zorladığım zamalar oldu sonra birden annemin yemeklerini çok da beğenmediğimi farkettim (fazla baharatlı ya da yağlı yapar,bazen ikisi birden) kendi damak tadımı araştırmaya başladım nelerden hoşlanıyorum diye ve sonrasında cipsler, çikolatalar leş gibi gelmeye başladı. yemek yaparken annemin yaptığı yemeklerden farklı şeyler yapmaya başladım; omletin içine kurutulmuş domates ya da tavuğun yanına haşlanmış sebzeler (annem tavuğu kızartır ve yanına da başka kızartmalar yapardı mesela)... bunu yapmaya başladığımda birden kilo vermeye başladım, kendi damak tadımı değiştirince cipsler de kesildi, cipsler kesilince iştahım da normale dönmeye başladı, şu anda da bazı markaların 38 bedeni büyük geliyor; bazılarınınki tam oluyor.

demem o ki bırakabilmen için hayatında köklü değişikliklere gitmen gerek, sadece pringles'ı bırakayım dersen yine bırakırsın ama çok sancılı bir süreç olur.

o değilde okurken çok pis benimde canım çekti, bende de böyle bir şey var. pringles aklıma gelince baya aşeriyormuş gibi oluyorum.

işimiz zor...

zeytinyağı ile az tuzlu mısır patlat. ben cipsin yerine koydum mısırı. biraz zor oldu ama.

merhaba!
hayır, hiç komik gelmedi.

nasıl yenersiniz?
öncelikle, teoride 21 gün kuralı vardır. tabii bu kişiye göre değişir ama sonuçta bilimsel bir ortalama diyelim. nedir: 21 gün hiç yemezseniz, tamamen arınmış ve artık "bağımlı" şekilde aramaz olacaksınız. aklınıza gelmeyecek diyelim.
yani biraz daha sabır ve inat.

bunun yanı sıra yapabilecekleriniz:
-karnınız aç kalmasın. doyun. sağlıklı besinlerle doyun. bunun da yolu protein & sebze ağırlıklı beslenmek. yağdan korkmayın. zeytin yağı candır. gerekli yağ ve proteini alırsanız zararlılara "aşermeleriniz" daha az olacak. göreceksiniz.
-bol su için. su çok önemli. bütüüün o kimisinden nefret ettiğimiz, kimisini haklı gördüğümüz, körü körüne inandığımız, deli saçması dediğimiz vsvs o bütün diyet & beslenme sistemleri, uzmanlar, diyetisyenler, alaylılar, şaklabanlar, proflar vs.lerin hepsinin tek ortak noktası bu: SU içilecek. hepsi de birden yanılıyor olamaz.
-ve diğer işlenmiş paketli gıdaları da hayatınızdan olabildiğince çıkartın. (1,5 haftadır sağlıksız bir şey yemedim diyorsunuz zaten ama yine de eklemek istedim.)

kolay gelsin!

ya damak zevki değiştirin felan demişler ama alakası yok ben de pringles bağımlısıydım. o dönem kızartma ağırlıklı besleniyordum ve deliler gibi tatlı tüketiyordum. aylardır kızartma yemedim nadiren tatlı tüketiyorum ve damak zevkim değiştiği halde pringles tutkum azalmadı. fakat sağlığıma düşkün olduğumdan da aylardır yemedim. bir daha da hiç satın almayı düşünmüyorum. çünkü alınca kutunun dibini görmeden elimden bırakamıyorum mereti. ama tabi bu irade meselesi arkasında yazan kalori miktarı ve ertesi gün oluşan sivilceler beni motive ediyor almamam için, irade gösteriyorum zorlanmadan.

şunu yapabilirsen olacak sanki:

patetesi alıp çok ince cips gibi doğra, hatta rendeleri bile var (cips rendesi)çok daha hızlı olabilir.

fırında yağlı kağıt üzerine ser üzerine belki baharat ve zeytinyağı da ekleyebilirsin (sade olsa daha iyi sanki)
altın rengi alana kadar fırında kızarsın.
patatesleri boş pringles kutularına koy.

şimdi bunu unut.
bir film aç bol aksiyonlu.
sonra al eline pringlesını doya doya ye.

bunu haftada 1-2 kendine ödül olarak ver bence. zararı minimuma indirirsin gibi geldi. ama doktor diilim bişi diilim. an itibariyle bi yerimden uydurdum :)

@lambada'nın yaptıklarını uygulamadan önce bir cerrah ile görüşüp dilini kestir ki, tat alma duyun olmasın.

@zam sampiyonu; film vs bişeyler izlerken, biriyle konuşurken bir süre sonra ne yediğimizin/ne kadaryediğimizin farkında olmuyoruz zaten. kaldı ki 'pringles yerine brokoli ye ama patates cipsi tadı bekle' de demedik.
tıpta çığır açacak fikrimi baltalamaya çalışmayınız rica edicem :P

farklı bir öneri olarak da çivi çiviyi söker hesabı farklı bir bağımlılığın pringlesı unutturma ihtimali. yağsız az tuzlu patlamış mısır olabilir sanki. ya da fındık, ceviz, bademde en azından faydalı yağlar var.

Karbonhidratın/şekerin doğası gereği bağımlılık yaratan bir özelliği vardır. Şeker=uyuşturucu, hiçbir farkı yok. Vücutta aynı tür etkileri vardır. Yememek için yememeniz gerekir. Yani bugün biraz daha az yiyeyim yarın ondan da az yerim öyle öyle bırakırım yemeyi gibi bir durum yok; yedikçe daha çok yemek istersiniz zira. O nedenle yemeyeceksiniz, başka bir yolu yok bunun.

Çıkarabilirsin ama ilk birkaç seferde tasmayla mücadele edebilir.

9 senedir baktığım bi' British Short Hair' ım var. Fırsat buldukça kucağımda dışarı çıkarıp gezdiriyorum, haftasonları da hava güzel olduğunda tasmasını takıp yakındaki parka falan götürüyorum. Uzun tasma lazım, rahat rahat gezmek istiyor bizimkisi genelde. Otları, ağaçları görünce heyecanlanıyo', herşeyi koklayıp gezmek istiyo :)

benim de kısır bir kedim, çok istiyorum bu şekilde gezdirmek ama ben de emin olamıyorum. köpek gibi olmadıkları için tasmadan çok bunalırlar gibi geliyor. ama çok fazla bu şekilde gezdiren de görüyorum.

24.media.tumblr.com

eheh

edit: doğru resmi şimdi buldum

Ben gezdiriyorum 4 kedimden 3ünü, biri korkuyor dışarıdan.
Ama dikkat etmek lazım, ipini hep arkasında olacak şekilde tutmak lazım ön tarafta olunca çıkarabiliyor uğraşıp

tasmayı kedinin büyüklüğüne göre iyi ayarlamak lazım, korkunca balık gibi arasından kayabiliyorlar,özellikle dışarı çıkan bir kedi değilse ilk günün sürekli bir şeylerin altında, çalıların arasında geçirmesi muhtemel. taşıma kutusunu seviyorsa yanınızda götürebilirsiniz, kendisini kutuda güvende hissedecektir. ilk başta kutuyla çıkarın bir süre kutuyu yere koyun etrafı izlesin, sonra kutusunun kapısını açıp tasmanın ucunu elinize alın farkettirmeden.
hiç dışarı çıkmayan kedi panik yapabilir, tabi burada size olan güveni de önemli, güvenini kırmamaya özen gösterin.

biz denemiştik.
yere yapışıyor korkudan. tasmayla çekiştirince gelmiyor zaten köpek gibi. bu arada tasmadan kurtarabiliyor kendini kolaylıkla.

siteyi inceledim güvenilir duruyor

bonvagon'un yan markası gibi duruyor tasarım ve isim itibariyle. iletişim adreslerine baktım, farklı görünüyor, kararını sen ver artık.

(bkz: pan's labyrinth)

big fish

The fall ile ilgisi yok direk masal ama aklima ilk bu geldi
m.imdb.com

www.imdb.com

The Grand Budapest Hotel

The Fountain
www.filimadami.com

Edit: Soundtrackini koyayım da millet faydalansın :)
www.youtube.com

the fountain
a single man (masalsı görünmese de bence öyle anlatımı)
fliped (masalsı görünmese de bence öyle)

grand budapest'i geç wes anderson'un ilk filmlerine bak. the royal tenenbaums öncelikli olarak life aquatic'in kendi dünyaları vardır. hoş adamın her fiminin kendi dnyası var. sonrasında darjeling limited, rushmore ve moonrise kingdom

the life of pi izlemediysen görüntüler the fall'a benziyor

stardust diyorum ben de. supersonik turbo linkini vermiş bile.

neredeyse tüm wes anderson filmleri diyebilirim. o renk kullanımları kesinlikle kişiyi bir masalın içindeymiş gibi hissettiriyor.

ben de stardust diyorum.

ben de dizi önereyim

(bkz: pushing daisies)

mirrormask

sokakta annesi olmadan bakılması pek mümkün değil. yaklaşık 2 saatte bir beslenmeleri gerekiyor.
ist'da ya da diğer büyük şehirlerde kliniklerde sütanne bulmak daha kolay. küçük şehirlerde de yine şansınızı deneyebilirsiniz tabi.

Sokakta dediğim bizim sitede. Yani av olma sorunu yok. Fakat beslenme sorunu var. Veterinere mi bırakalım?

pet shop ve veterinerlerde yavru kediler için biberon ve süt tozu var. ondan hazırlayıp içirebilirsiniz.

Yakınlarda doğum yapan bir kedi var. Sokakta ve biraz uzakta yaşıyor ama o. Hem sokakta olmasından dolayı hem de diğer yavrularla sorun yaşayabileceğini düşündüğüm için o süt anne olayı mantıklı değil gibi.

Sutanne sizden cok daha iyi bakar hele ki siz anneye mama/su desregi verirseniz. Burda problem hayvanlari yedirmekten cok her 2-3 saatte bir popolarina islak pamukla masaj yapip tuvaletlerini yaptirmak. Su an diskilama refleksleri yok, annelerinin yalayarak yaptirmasi lazimdi.

eline alma mikrop kapalar. ayrıca biberonla sür verebilrisin

@physcos physcos Süt anne elbet daha iyi bakacaktır. ben diğer yavrular ve bizde sitedeyken, orada sokakta olmasından dolayı söyledim. oradaki kediye bakılıyor. yemeği suyu vs. veriliyor. sorun yok

@cigerdelen bir o kedi var 2 yavrusu olan bir de 6 yavrulu bir tane var ama cadde üzerinde. veterinere elbette danışacağım da daha küçücük bir şeyler. taşımak için de kutu dışında alternatifim yok. oradan oraya, oradan oraya taşımayalım dedim.

şimdi bu kedinin yavruları kabul etmesi için bir şey yapılıyor mu? direkt yanına bırakılması yeterli mi? kabul etmediği vs. nasıl ve ne kadar zamanda anlaşılır? ya da ben bunları veterinere sorayım.

teşekkürler.

www.facebook.com

bakın bu video çok yardımcı olacaktır. klinikten süt tozu bulabilirsiniz.

kesinlikle en büyük boyunu al. ilk aylarda annelere daral geliyor bebek hızlıca büyüyor çünkü ve gelen hiçbir hediye olmuyor. büyük al giyme şansı olsun.

üstün koyu renk olması daha cazip gibi geldi. bebek sonuçta, paylaşımcı, yediği her şeyi kıyafetleriyle de paylaşıyorlar.
biraz büyük alman daha mantıklı yalnız giyebileceği mevsime göre de dikkat etmen gerekiyor yaş aralığına.

dövmeden sonra kremleme kısmı sancılı bir dönem ve bir çok etken daha var tatilini bozabilecek, bence eylüle doğru yaptır.

tatilden sonra.

yazın dövme mövme yaptırılmaz. ekim-kasım gibi ideal.

yazdan sonra yaptırman her şekilde daha iyi olur. ilk yaptırdığında güneş görürse renkte solma olur. düzelttirmek için tekrar para ödersin, ayrıca hata payı artar düzeltmeden dolayı. dövmeyi yapan kişi zaten uyarır güneş görmesin diye. bir süre de krem kullanman gerektiği için kum vs tehlikeli işler. birkaç ay bekle.

(git:www.youtube.com )

göremiyor. net.

cirkin ve kandirmaca. akillari sira yesil alan yaratiyorlar. dusun yani istanbulun, garibimin icine sic, ye bitir, alan birakma. sonra git otoban, e 5, yol kenarlarina siktiriboktan sozde cicekli duvarlari daya, ama muhammed amcaya, rabia teyzeye sorsan cok guzel olmus tur.

bunları çok beğenen insan sayısı sandığından daha fazla. ben de tahmin etmezdim ama işte...
aynı zeka ve zevk örneğinin bir başka icraatı da köprüyü pavyona çevirmek. bunu da çok beğenen insan sayısı çok fazla.
çevre düzenlemesi konusunda gelişmiş bir zevkimiz, mantıklı ve pratik çözümlemelerimiz yok keza altyapı çalışmaları için de geçerli bu. estetik bakışımız yok...
bugün, istanbul'un en seçkin caddelerinden biri olan bağdat caddesi'ndeki nero'ya git, dışarıda otur ve karşısındaki binayı seyret... her pencerenin altındaki "benim ışıklı tabelam daha cafcaflı olmalı" yarışını izle; hipnoz olmuş gibi 10 dakika boyunca izle ve kendine geldiğinde miden bulanmış olarak bulacaksın kendini. bir ara tabelalara bir düzenleme getireceklerdi ama sanki kaldı o iş...

bu arada her gördüğünde o çiçeklerden rahatsız olan başkalarını da görmek sevindirici.

merhaba. duvar çiçekleri diye tanımladığınız olgunun gerçek adı, dikey bahçedir. ülkemizde dikey bahçe genelde iş gücü var harcayalım, bize uygun olmayan bitkiler dikelim ki her gün sulama maliyeti ve işgücü çıksın falan kafasındadır. aslında çok ilginç şeyler var.

şöyle düşünebiliriz. küresel ısınma, evet. duvarlar da küresel ısınmadan nasibini alıyor. ısınan beton, çevreye daha çok ısı yayıyor. ancak bitkiler yansımayı önlerler. mesela evimizin duvarları bitkiyle kaplı olsaydı, sıcak yaz günlerinde çok mutlu olurduk.

desen olayı ise birazcık değişik. normalde otobanda ilgi çekmeyen desenlerin olması lazım. düşünsenize, yandaki araç ileri gidince, sen kendini geri gidiyor sanıyorsun. algı çok ilginç bir şey. o yüzden sade olması lazım yani. ankara'daki gibi kedi gözü falan olmaması lazım, korkuyorum şahsen görünce. sonra hop zincirleme kaza. yazık, günah.

bu arada ankaralıyım, ama görmüşlüğüm var orayı. öyle mesleki muhabbete dahil olayım dedim.

Bunlarin sebebi heep baharr..:)

tam olarak nesini beğenmiyorsunuz dikey bahçenin? benim işimin parçası da o yüzden gerçekten fikrinizi önemseyerek soruyorum, desenler mi mesela size çok avam geliyor yoksa komple olayın kendisi mi saçma?

duvar bahçe konusunda biraz değişim olmaya başladı, okmeydanı'nda mesela çiçeklerle değil çok yıllık çalılarla yapılan bir örneği var belki görmüşsünüzdür, bence çok daha iyi öylesi. ben kendim de mevsimlik çiçeklerle olanlarından çok hoşlanmıyorum. çalılarla yapılan sistem bana her açıdan daha mantıklı geliyor sonuçta sürekli söküm-dikim olmuyor, daha az dikkat çekici renklerde oluyor vs. duvar bahçe hakkındaki allineed'in açıklamaları da çok doğru bu arada.

genel peyzaj olarak bakarsak öz eleştiri yapayım, özellikle anadolu yakasındaki yol kenarındaki peyzajda artık iyice abartılı çizgiler hakim ve bir peyzaj mimarı olarak beni de rahatsız ediyor bu durum. köprü girişindeki manzaraya yorum bile yapmıyorum zaten, hele akşam yolda giderken sağdan soldan gelen renkli renkli ışıklar beni rahatsız ediyor. ama bu konuda yıkıcı eleştiri yapılmasını da doğru bulmuyorum. özellikle peyzaj konusu bizde yeni yeni gelişen bir şey, bir anda avrupa seviyesinde işler çıkmıyor maalesef. "ıyy çok kıroo, vs" deneceğine, "şöyle olmasaymış daha iyi olurmuş, şu şu yapılsa daha mantıklı" gibi bir eleştiriyle gelinse, bu gelişim çok daha hızlı bir şekilde ilerler. ben bir park tasarlarken sorabildiğim herkesten fikir almaya çalışıyorum mesela, "sen orada ne görmek, ne yapmak istersin" diye ve çoğu zaman fark edemediğim bir çok noktayı bu sayede görebiliyorum.

@ dust in the wind,

eh madem sesimizi duyan birileri var, boş boş yakınmayı bırakalım =)

okmeydanı tarafındaki çalışmayı görmedim ama anadolu yakasında yapılan dikey bahçenin çaprazlama desenleri vardı hafızam beni yanıltmıyorsa. üstelik o çaprazlar her bir çiçek bloğunun bitiş ve başlangıcında da yarım kalmış ve deseni bozmuştu. simetri hastalığına fersah fersah uzak birisiyim, buna ek olarak yıllarımı sanat ve tasarımla geçirdim, bana olmamışlık hissi veriyor; arabayı kullanan ben olsam algıda seçicilikten dolayı direkt dikkatimi dağıtır. çapraz gelen çiçekler kırmızı renkte, (çapraz kesişimlerden dolayı baklava deseni oluşuyor) haliyle köşeli formdaki kırmızı daha çok dikkat çekiyor. amaç dikkat çekmek olsaydı eyvallah ama zaten hali hazırda trafik kazalarında alıp başını giden bir ülkeyiz, daha fazla dikkat dağıtmak neden?
daha sakinleştirici (mavi ya da yeşil) tonlar kullanılması daha doğru bir seçim olurdu. bir çiçek bloğu açık yeşil bir diğeri koyu yeşil olabilirdi.

susuzluk çeken bir ülkenin daha az su isteyen, daha az bakım isteyen seçeneklere yönelmesi gerekir.

fenerbahçe parkıysa eksikleri olsa da ideale yakın bir park.
caddebostan sahildeki çimlerin üstüne oturma kolaylığıyla fenerbahçe parkının ışıklandırması ve düzenlemesini bir araya getir, abbasağa parkının heykel, merdivenlerini koy, yoğurtçu parkının oyun alanı, basket sahası,koşu parkuru...
gayrettepe'deki florance nightingale karşısındaki küçük parkta (adını hatırlamıyorum) mesela girişinde kapı var, böylece köpekleri serbest bırakıp oynamalarını sağlamak çok büyük kolaylık. bütün parka olmasa bile bir bölümüne gerekli her parkta. sonuçta köpekten korkan var, ortalıkta koşturan çocuklar var...

ama minimum düzeyde bir parktan beklentim, etrafında yanında yöresinde yaşamış birilerinin heykellerinin olması (heykel önemli =)... ), sosyalleşebilinecek özel alanlar ve onyüzbinmilyon ağaç isterim. ağaçların altına oturabilmek isterim. her yere mevsimlik çiçek ekilmesin isterim; onlar da olsun tabi ama çimlere de oturabilelim.

çocuk oyun alanları daha doğal malzemelerden olsun isterim,plastikle büyümesin çocuklar.

içinde çay bahçesi olacaksa parkın en fazla 1/10 oranında yerini kaplasın isterim. her bankın yanında çekirdek yiyenlerin, kabuklarını yere atmayacağı yükseklikte gerekirse buna özel tasarımı olan çöp kutusu isterim.(bankla aynı düzlemde-iki yanında da olacak şekilde olabilir)

biraz fazla oldu sanırım, bıraksan sabaha kadar anlatırım da şimdilik yeter sanırım =)

O mekanizma gorundugu icin bence gercekten cok cirkin. Bunun yerine sarmasik tercih edilemez mi? Ayrica neden agaclandirma yerine surekli yenilenmesi gereken cicekler ekiliyor?
Ben insaat muhendisligi okudum peyzajdan anlamam ama olayin maliyetini tahayyul edebiliyorum. Gercekten kaynaklarin gereksiz harcanmasi gibi geliyor bana.

Bir de o dikey bahceye daha buyuyen bir seyler yapilsa, o alttaki mekanizma gorunmese ve tum duvari kaplayabilse baya guzel olur. Ama boyle kutu kutu cicekler sacmalik. Trafikte yanlarinda kitlenip de mekanizmayi inceleme firsati bulana kadar ben o ciceklerin yapay oldugundan supheleniyordum mesela.

Almondhill in oradaki duzenlemeler vs hrpsi gercek disi gorunuyor. Sims'te gidiyorum gibi ya.

Ek: bir de goztepe park in halini her gordugumde aglamak istiyorum. Koca alan, her yer cim ama oturacak bir yer yok. Mesela amsterdam da sehir icindeki bu tip parklarda ufak tefek kenarda duran cicekler disinda hic cicek yok. Her yer oturmak icin. Bizim bu parkta niye cim tiprak dururken ben sacma sapan bank a oturmak zorundayim?

@supersonik turbo ve @ay nov kung fu, cevaplarınız için çok teşekkürler, benim için çok faydalı oldu.

mevsimlik çiçekler hakkındaki eleştirilerinize sonuna kadar ben de katılıyorum ve kendi yaptığım çalışmalarda da asgari seviyede kullanmaya çalışıyorum. ben avrupa yakasında olduğum için anadolu'daki çalışmalar hakkında çok bir şey söyleyemeyeceğim ama en azından avrupa'da artık çok su isteyen, çok bakım isteyen ve sürekli masraf çıkaran bitkilerin kullanılmasından vazgeçilmeye başlandığını söyleyebilirim. özellikle yol kenarlarında mevsimlik çiçekler yerine çok yıllık çalı türü bitkiler tercih ediliyor artık. her yerde değil tabii ama mevsimliklerin miktarını azaltmaya ve yerine çalıları kullanmaya yönelik bir eğilim var. duvar bahçelerde modüllerin gözükmesi konusunda da aynı şekilde katılıyorum, zaten yapılan desenler de o yüzden pek algılanmıyor.

bahsettiğim okmeydanı'ndaki çalışma da şöyle bir şey, mesela burada modüller gözükmüyor: (git: imgur.com)

sarmaşıklar kesinlikle bence daha estetik. ancak açıkçası kimse büyümesi zaman alacak bir şeyi tercih etmiyor, genelde uygulandığı gibi fark yaratan bir şey olsun istendiği için sarmaşıklara pek yanaşılmıyor sanırım.

köpekler için ise gerçekten insanlardan çok talep var o yüzden artık tasmasız köpek gezdirme alanlarına yer veriliyor yeni parklarda. aynı şekilde koşu ve bisklet yolları için de inanılmaz talep olduğu için artık alanı müsait olan hemen her parka bu fonksiyonlar da ekleniyor.

heykel konusunda ise gerçekten hala çok geriyiz. hala bir tabu olarak görüldüğünü söyleyemem ama hani böyle padişahlar ya da başka çok önemli kişiler dışında heykel kullanımına kimse pek yanaşmıyor sanki. gereksiz masraf gibi gözüküyor herhalde bilemiyorum ama ben de daha çok park içerisinde rastgele dağıtılmış, esprili heykelleri çok seviyorum.

çocuk oyun alanı zemini konusu ise biraz sıkıntı. kum kullanınca hayvanlar (hatta hayvanlardan daha çok insanlar) kumun içine tuvaletlerini yapıyorlar ve mikrop yuvası haline geliyor oralar. ağaç kabuklarından oluşan bir malzeme var, onu da şarapçılar vs buldukları gibi toplayıp yakıyorlar. koca pergolaları yakan adamlardan bahsediyorum gerçi ağaç kabukları hiçbir şey.

ağaçlandırma konusunda da, aslında ağaçlandırma özellikle de tem kenarlarında bol bol yapılıyor. ama böyle daha yoğun insan akışının olduğu yerlerde, şehrin göbeğinde vs bir desen yapma merakı var gerçekten. yine bana kalsa kır çiçekleri hepsinden güzel ama hep bana kalmıyor maalesef :P

çime oturma konusunu ise şöyle söyleyeyim: dediğim gibi bizde daha peyzaj anlayışı o kadar gelişmedi. içinde yayılabileceğiniz kocaman bir çim alan hayal edin, bir yanda da çocuklar uçurtma uçursun oyunlar oynasın, ne güzel değil mi? güzel aslında ama ona şu an insanların bakış açısı "e burası boş kalmış?" düzeyinde, o yüzden de "boş" buldukları her noktayı bir fonksiyonla tamamlama derdindeler.

bir şey daha diyeyim. buraya yazdıklarınızı, önerilerinizi ibb'nin beyaz masa birimine mail olarak yollarsanız, o bölgeyle ilgilenen birim bunları imkanlar dahilinde dikkate alacaktır. öyle önerdiği şeyin yapılmasını sağlayan birçok insan örneği var çünkü, lütfen siz de yaşadığınız yer güzelliği için katılımcı olmaya bakın. tekrar teşekkür ediyorum önerileriniz ve eleştirileriniz için. :)

aile hekimine git. antibiyotik kullanman gerekiyor gibi görünüyor anlattığın kadarı ile.

çocukluktan beri deli gibi bademcik sorunu yaşayan biri olarak antibiyotik antibiyotik nereye kadar dedim. antibiyotiğin bünyemde yaptığı etkiden daha da hasta oluyordum. en son 2-3 hafta önce yine şişti, ateş dayandı 39'a, habire farhexledim kendimi. ateş düşürücü-ağrı kesici içtim. 2 gün kalkamadım doğru düzgün yerimden ama 3. gün ortalıkta cirit atıyordum yine. antibiyotik kullansam da kullanmasam da aynı süreçte ayağa kalkacaktım aynı şeyleri yaşayarak-hatta daha fazlası-; bunun hakkında hiç zorlanmadan 15 sayfalık bir yazı bile yazabilirim kişisel tecrübelerimle.
zaten dünyada antibiyotiklerin, sürekli kullanımından dolayı etkilerinin azaldığı görülmeye başlanmış, alarm çalıyorlar, kullanma olabildiğince.

bol bol ılık su içmeye çalış bir de, mümkünse limonlu. karbonat-tuz karışımını denemedim bilemiyorum... kendini henüz iyi hissediyorsun, yolun başındayken geri dön derim ben, farhez al. ben geç kalmasam büyük ihtimal 2 gün yatmazdım. ilaç değil bu, biliyorum ama dezenfekte yeteneği var işte. rahatlatır boğazını-bademciğini.

2 yemek kasigi balin içine yarim yemek kasigi kadar toz zencefil koy. Karistir güzelce ye. Üstüne su falan içme biraz yakiyor ama iyi geliyor. 2 yemek kasigi çok dersen 1 yemek kasigi bala 1 cay kasigi kadar da yapabilirsin. 1/4 oran olmasi lazim iste ona gore ayarlarsin. İlk yediğinde bile fark ediliyor etkisi zaten 2 güne bir şeyin kalmaz.

var. ticaret.

dayım denizci. tankerde çalışıyordu en son, 9 bin dolar mı ne alıyodu. 4-5 ay yattı burda, "para bitti amınaki" deyip geri gitti geçen ay jashfjsk

var, bir şirketin genel müdürü.

bankada kredilerden sorumlu g. müdür

uzman denetçi. kendi şirketiydi şimdi ortak galiba bilemiyorum. 10+.

var, ilaç firmasında bölüm müdürü, organizasyon şemasında üzerinde 3-4 basamak daha var, diğerlerinin maaşını siz tahmin edin.

thy pilotu

Pfizer'in Ankara sorumlusu kaç sene önce ilk başladığında 20.000 dolara anlaşmıştı, şu an ne kadar alıyordur kim bilir.

otel müdürü

onun çok daha mislini kazanan var. eşimin akrabası.

sap uygulama şirketi var. varyap meridian'ın uzun kulesinin en üst katı komple buna ait. hayatımda gördüğüm, tanıdığım, oturup konuştuğum en zengin insan oydu. bir keresinde ataşehir'de yemeğe davet etti (ofisi oradaydı), palladium midpoint'e oturun ben geliyorum dedi. adam yarım saat sonra cem yılmaz'la beraber geldi. ooehh..

var. thy'de pilot. abd'ye uçuyor.

Avukat

dünya bankasında var

var. duyuruda da var mesela.
kendisi söylesin :P

icemint bi kişiyi ben de biliyorum konuşmuştum da kim şimdi hatırlamıyorum. yine de benim için kim olduğu değil ne iş yaptığı önemli:)

(bkz: yeminli mali müşavir)

Nick The Chopper ne yapıyorsun da oluyor?:)

maaşlı çalışanlardan bu gelir düzeyinde olan tek tanıdığım bir uzman doktor.

onun dışındakiler patron.

Üst level'ı var. Amcam. Bir şehrin ticaret odası başkanı. Aylık kira geliri 15 milyon kadar.

Avukat, 18 bin

altın tamiratçısı , sadekar yani.
babam yaz sezonu uçuyo rakamlar
ha bi de oteldeki kuyumcular satış danışmanları.

Ben yaptım öyle bi iş. Bi daha tövbe yapmam. Unvanım genel müdürdü. Şimdi tanıdığım iki kişi var. O dediğinden fazla alıyolar. Yerlerinde olmayı istemem. Hallerini görüyorum çünkü.

Burdayım abi. Ticaret.

eski sevgili. kaptan.

tankerde daha çok kazanılıyor bildiğim kadarıyla ama işleri daha zormuş sanırsam.

en son halk arasında bilinen adıyla 2. kaptandı (efendi kaptan). kaptan (süvari bey) olunca aldığı para da artıyor haliyle.

işinden memnun değildi fazla sorumluluktan dolayı. zaten meslek hastalığı da yapıyordu aldığı insiyatifler(psikolojik olarak). sürekli kaptan olmaktansa yine gemide başka bir işi (ne olduğunu hatırlamıyorum ama mühendislikti bahsettiği)seçerek daha az sorumlulukla aynı parayı alabileceğinden bahsediyordu.

ihracat alanında danışmanlık yapan insanların çoğu +10 bin alıyor şirketlerden.
iyi bildiğim bir alan olduğu için söylüyorum.

veterinerden anne sütü tozu alıyorsun kediler için. bir de ufak biberon veriyorlar.
biberona çay kaşığıyla o süt tozundan doldur (3te birini falan süt tozuyla), üstüne de ılık su, ver içsin.
3-4 saate bir beslemelisin.
ben de aynı büyüklükte bir sürü yavruya baktım daha önce, yuvalandırdım.en başta tecrübesizdim ve korktum ama korkma. baktıklarımdan biri hala bende evimde, kocaman kedi oldu, gayet sağlıklı. fazla bile beslemişim, dana gibi :D
korkma ve onu yalnız bırakma.. muhtemelen çok üşüyordur. vücut ısılarını koruyamıyorlar, bu yüzden lütfen onu sar ve onu yakmayacak bir sıcaklıkta sıcak su doldurulmuş bir pet şişe koy yanına.
bir de her gün en az bir kez kakasını yapmalı, mutlaka ama mutlaka. nasıl yapıldığını da veterinere sor ya da yazalım. kaka çok önemli ateşlenip ölebilir.
bir süt anne kediye versen bile verene kadar üşür ve acıkır.
bunlar zor şeyler değil. bunları yaptıkça inan sana bağlanacak :))

öneriler için teşekkür ederim. zaten dün gelirken anne sütü tozu vs aldım, 3-4 saatte bir besleyip her seferinde de altındaki sıcak su torbasını yeniliyorum, çok sıcak olmaması için de torbanın üstüne bir şeyler koydum. Tuvaletini yaptıramadım dün akşamdan beri gerçi.
Bizim de evde 4 azmanımız var, biri 14,ikisi 4 diğeri de 2 yaşında. hepsi de küçücük yavruydu ve yalnızca bir tanesi tam anne bakımı aldı ama diğerleri de en azından yarı katı mama yiyebilecek büyüklüktelerdi. Bu kadar küçüklere de sadece anneleriyle birlikte baktık.
Evdeki bu 4 kediden en sağlıklısı da yine tam anne bakımı alan kedimiz ki kendisi en yaşlısı ama şu ana kadar sadece 1 kez ateşlendi,veterinere gidip tedavisi yapıldığında akşamına iyileşmişti.
Bu yavru da çok kritik bir aşamada şu anda. Olası bir durumda "keşke süt anneyi de deneseymişiz" demek istemiyorum.

bir çay kaşığı zeytin yağı içirsene bebeye, bağırsaklarını yumuşatsın.
bi de pamuğa zeytin yağı damlatıp poposunu silmek, karnına hafifçe masaj yapmak gibi şeyler de yapılabiliyor, muhtemelen biliyorsun zaten.

zeytinyağı belki poposunu yakar diye yapmaya çekindim. bugün çişini yaptırdım, kakası kaldı. dün çok az bir şey yapmıştı ama bugün daha yaptıramadım. biraz daha yaptıramazsam zeytinyağını deneyeceğim artık. karnında herhangi bir sertlik yok neyse ki.

iyi bir kedi annesisin :)

teşekkür ederim. Bugün bir anne bulduk ama yavruda emme refleksi olmadığını söylediler. geri aldım. ben bakacağım artık. 2 hafta kadar sonra getirin tekrar deneyelim,anne sütü alması önemli dediler. bakalım artık...

kedim yavrularından yeni ayrıldı. şu an süt dolu. bana getirebilirsiniz. ama kabul edip etmeyeceğini bilemiyorum. bir deneriz.

Teşekkür ederim ama kedi malesef cuma sabahı öldü.
süt annenin olduğu polikliniğe götürdüğümüzde oradaki veteriner de yaşamasından pek ümitli değildi,annesinin yavruyu bir rahatsızlığı olduğunu anladığı için bırakmış olabileceğini söylemişti. çok üzüldüğümü görünce biraz ümit verici konuştu ama bu gerçekleri değiştirmedi tabi.

çok üzüldüm :( siz elinizden geleni yaptınız.

görseli aldığın adrese yönlendirme filan koyuyorsun. sanırım sorun olmuyor, kimsenin başının ağrıdığını görmedim bunu yapanlardan.

bi şeyler yersen ağırlık çöker uyursun ama zaman geçtikçe de daha çok acıkırsın. bence bi şeyler yemeden yat uyu, öğlen 12 de filan kalk,nerdesin bilmiyorum ama güneşli bir hava varsa tadını çıkarmaya bak =)

2-3 saatlik bir uykuyla idare et ama bu akşam normal saatte yat.

uyumayınız.

görsellere pencere süngeri yazınca çıkıyor.

izolasyon bandı.

www.bitenekadar.com

Sabah gazetede gordum bu hafta bim'e geliyormus onlar.

www.hepsiburada.com

Koctasta da var, izolasyon bandi adi.

lazerle bi ton para verip sildiriosun işte.

beğenmediğin dövmeyi neden yaptırıyorsun ki?

kafanda bir şey varsa tabiki onu yapabilecek birine gitmen gerekiyor. "aa ben bunu istedim bu yapıldı" tarzında kimsenin dövme yaptırdığını düşünmüyorum. zaten yapamayacak adam baştan söyler bence.

şahsen ben sıkılmıyorum. sıkılanlar var midir? mümkün. Cover denen bir olay var, sıkılırsan değiştirebilirsin. ya da sildirebilirsin.

2001 yılında yaptırdım dövmemi hala da çok severek taşıyorum, arada bakıyorum iyiki yaptırmışım diyorum

Dövme aşırı büyük değilse gidip işini bilen bir yerde üstüne farklı kapatacak bir dövme yaptırabilirsin.
Sıkılma durumunu bilmiyorum, ben sıkılmadım ama benimki çok büyük değil. Zaten bir süre sonra dövmen varmış gibi gelmiyor, hani ne bileyim insan cildinde beni varsa sıkılmaz ondan, dövme de öyle oluyor, alışıyorsun, enteresan gelmiyor. Dev boyuttakileri bilemiyorum.

sıkılmıyorum.
3 tane dövmem var, hepsi de vücudumun sırt kısmında. sürekli görmediğim için varlığını bile unutuyorum. taa ki birileri tişötümün yakasından dövmenin ucunu görüp; "aaa dövmen mi var, bakayım" diye üstüme saldırana dek. pek çok kereler boş bulunup korktum!

isteyerek yaptırdım, sonucu da beğendim.
1 tanesi gözüme eksik görünmeye başladı bu günlerde. sanırım koray karagözlerin işlerini gördükten sonra oldu :) gidip biraz ekleme yaptıracağım. o kadar. (5 yıldan fazla oldu dövmeleri yaptıralı)
ayrıca yenilerini de yaptıracağım.

o yüzden konu dövme olunca paraya kıyıp anlattığını anlayacak ve uygulayabilecek dövmecilere gidilmeli, hatta onu geçtim yapılacak tarzı da kafada netleştirip o alanda iyi olan dövmeciye gitmek gerek.

yaptırmayı düşünüyorsan, sürekli gözünün önünde olmayan bir yerine yaptırabilirsin. sıkılmamış olursun. bir de kendini ne kadar iyi tanıdığını, kendine dürüstçe söyleyip öyle yaptır. karakterinin, kişiliğinin 20 yıl sonra da kaldıracağı bir şey yaptırman en mantıklısı.

4 tane dövmem var. 3 tanesi ile aram gayet iyi, hiç sorunum yok fakat diğerini yaptırdıktan sonra istediğim gibi olmadığını farkettim. sonrasında sıkıldım. bacağımda olduğu için gözükmüyor ama yaza girmeden üzerine farklı bir dövme yaptırmayı düşünüyorum.

farz edelim yaptırdığımız dövmeyi beğenmedik, dövmeyi değiştirmek o kadar da büyük bir olay değil. tamamen başka bir şey de yapabiliyorlar o dövmenin üzerine, değiştirip birkaç eklemeyle daha güzel hale de geitrebiliyorlar.

ben dövmemi çok severek ve isteyerek yaptırdığım için hiç sıkılmadım kaç sene geçmesine rağmen. genelde sıkılanlar dövme yaptırmış olmak için dövme yaptıranlar. adam sırf dövme yaptırmış olmak için internetten dövme bulup yaptırıyor, sonra sıkılıyor tabii. dövme dediğin öyle yaptırılmaz. insanın hayatında özel bir yeri olan bir şey dövme yaptırılır, o zaman da sıkılmazsın.

ben yazı yazdırdım mesela, kelimeleirn arasındaki boşluklar güzel olmadı. biraz daha fazla olması lazımdı. hepsi birleşik gibi neredeyse.

sikimde mi? değil. önemli olan yazının ne anlatmak istediği.

Dövmeyi yaptıracak kadar daşşak sahibi olman gerekiyorki sonradan sıkılıp sildirmeyesin.

Bir yıldır çok isteyerek yaptırdığım bir dövmem var kendisini gayet seviyorum. Pek sanmıyorum ama günün birinde sıkılırsam dövmeyi sildirmek yerine onu başka bir şeye çevirtirim bunu çok iyi yapabilen dövmeciler var.

doğru söylüyorsun. dövmesini beğenmeyen ve sıkılan çok arkadaşım oldu. bazıları üzerine başka şeyler yaptırdı. bazıları artık yaşlandıkları için umursamaz oldular. ama dikkatli olmak lazım; dövme yaptırmak için bir şey beğenmemek gerekir, bir şeyi çok beğendiğin için vücuduna dövdürmelisin..

benim kedim canı yanmadığı takdirde asla sesini çıkarmaz ya da ben geldiğimde eve sevinçten mırlar.

oyun oynamanın dışında oraya buraya zıplamaz benimki de uslu şansıma.

teyzemin bir kedisi var, düşman başına. çok güzel bir hayvan ama dokunmayı bırak yanından geçmek imkansız yiyorsun patiyi pençeyi. bir de bir kere gıcık olunca unutmuyor hayvan, sesini duysa hırlamaya başlıyor.

tıslama ve çok sinirlenince/kızışınca bağırma haricinde kediler birbirlerine karşı ses çıkarmazlarmış diyolla. miyav da sadece insanlar içinmiş :)

valla evdeki sözleşmeli kediler çıkartıyo ses boğuşurken. :/

benimki de öyle. bu arada @kül haber.gazetevatan.com

evi iyice araştırdın mı?
bir kuytu/köşeyi kendilerine dağıtma mabedi yapmış olabilirler =)

yok, kesin bilgi, gerçekten uslular galiba :D aha yine boğuşuyolar bak, uyuyan itin nefes alıp verme sesi bunlardan daha fazla :D

www.youtube.com

:)))

Ama yani merak etmeyecek gibi değiller. Benim sıpalar (ki bir süredir görüyorsun) boğuşurken gayet ses çıkarıyorlar yani. Bir de bir yerde boğuşup bırakmak kesmiyor, evin içinde koşturup yakaladıkları yerde tekrar boğuşmaya devam ediyorlar.

Mutevazi'nin kedileri yerde boğuşuyor, zerre ses yok. Hareket de yok ama yanı sıra. Yani şurda iki boğuşup ayrılıyorlar, o kadar.Hani kovalayayım, yakaladığım yerde yerde yuvarlanalım falan da yok.

Ben böyle boğuşma görmedim hayatımda. Karda yürüyüp izini belli etmiyo sıpalar :))

km21'e bi bak.

kartal köprüsünün ordan yakacık cezaevi minibüsleri geçiyor bildiğim kadarıyla, senin son durak da cezaevinin ilerisi ama bilemedim tam :S

@comptrol, o metro durağı ana durak. yakacık tarafına gitmiyor; kadıköy yönünden gelen metronun son durağı.

siyasetin, ekonominin, sosyal hayatın sanattaki yansımalarını konu edinebilirsin. guernica'yı da yedirmiş olursun, afrika'daki açlığı da.

Sosyal medyanin gunumuzdeki onemi :)
Supersonic+1

yeni sosyal hareketler ve gezi parkı olayları. çok da ilgi çeker.

camelot... zaten 1 sezon sürdü bitti.

Merlin.

çok fazla dizi izlemem ama denemek için (bkz: blacklist)'in pilot bölümüne başladım. yarıya gelince bu ne amk nidalarıyla kapattım.

arrow

Game of Thrones

atlantis

true blood

the wire'ın ilk bölümünü bitiremedim ben.

the wire.Sıkıntıdan uykumun geldiğini omuzlarımın ağırdığını bilirim.

The wire'in ilk bolumunde uyuyakalmistim...

lost.sonu aklıma geldikçe hala bütün bildiğim küfürleri sıralıyorum.

misfits

bir kore dizisiydi, adini hatirlamiyorum ama zengin erkekler fakir ama onurlu kiz(bak, gururlu degil asla) tipinde bir seydi, hatta bir kismi amerikada geciyordu sanirim. oturup sonuna kadar da izledim manyak gibi.

Friends, komık degil

Flight of the Conchords..

house
dexter
got

seçemedim.

(bkz: alcatraz) hurley reyiz için bile dayanamamıştım ki bitti çok uzatmadan.

arrow, covert affairs...

arrow'un ilk bölümünü izlemiştim, yoklukta bile gitmedi. covert affairs ise 2-3 bölüm anca izletti.

camelot.

persons unknown

Kesinlikle True Blood. Dayanamadım.
Marketten alınan kanlar, tabuttan yeni çıkmış vampirler falan. Boş yani.

walking dead. gereksiz abartılıyo.

bunları bilmem de terranova ya başladım fena değil gibi.

bunlar: alcatraz ve helix =)

continuum - çok süper değil ama idare eder yoklukta gidiyor

torchwood - doctor who izlediysen belki haberin vardır?

under the dome - buda eh idare eder 1 sezon yayınlandı bu sene 2.sezon başlayacak

misfits - eğlenceli fantastik ingiliz gençlik dizisi izlemediysen tavsiye ederim

orphan black

touch'ı sevebilirsin bence sen akare.
ama erken bitirildi, onu baştan söyleyeyim de. flashforwarda yapılan gibi düşün. ama yine de pişman değilim izlediğime.

sherlock var bir de tabii, sorduğun kategoriye girmese de...

house ve sherlock. edit: görmemişim bilim kurguyu.

sg1 ve sg atlantis sevebilirsin.

neyleyımcım inci çiçeğim cok sagol. touch'ın ılk bolumunu az once ızledım ve cok sevdım. flasforwarddan bın kat ıyı görünüyor.

@akare
biliyordum seveceğini :)
flashforwarddan daha iyi zaten, ben sadece bitirilişi olarak onu örnek gösterdim, yani dizi iptal edilince apar topar bitirdiler. baştan bil ki sona küfretme bana :)

yok yok konusu baglantılar, kırmızı ip :( falan ya o yuzden dedım ffyi.
ne küfrü kovaladdıkça kaçan ateş böcegimsin su an:))

yerli mi yabancı mı?

the odd life of timothy green olabilir mi?

The Odd Life of Timothy Green?

teşekkürler herkese. filmin adı the odd life of timothy green'di.

banyo yaptirmak sabit, cd sabit, eger fotograflari bastirirsan o zaman fiyat degisir. cd yaptirma, abi şu bellege atsana fotograflari de. bir de film banyodan ciktiginda cd ye kaydetmeden önce orada bulun, makinanin başındaki cocuk kafasina göre kontrastı ile ışığı ile oynamasin. kırpmasin düzeltmesin, böyle fotograf mi olur yeaa diye silmesin.

uzun zamandir yaptirmiyorum, en son 1 sene kadar önce film arti cd 10 lira civariydi.

ben beşiktaşta 10tlye banyolattırıp cdye yüklettirdim geçtiğimiz nisanda. baskı için 50kr aldılar foto başına. cdye kaç fotoğraf koydukları fiyatı etkilemiyor

bütün filmi yıkattığın için bütün filmin fiyatını ödersin. kullanılan kimyasallar aynı olduğu için.

40 bi filmi 6.5 tl ye yapıyolardı sirkecide ve cd de veriyolardı

lazer filan varsa evinde lazerle dikkatini çek, hala uyumaya devam ediyorsa veterinere götür. 3 aylık kedi için anlamanın en iyi yolu lazerle oynatmaya çalışmak. lazeri ortalıkta gezdirip, kedinin durduğu açıdan göremeyeceği bir yere sakla (bir eşyanın arkasına filan) merakını tetikle. tetiklenmezse kesin bir sorunu vardır.

iştahı nasıl? lazer olayı mantıklı bi de yemesini içmesini gözlemlemek iyi olur. nolur nolmaz diye de veterinere bi gösterebilirsin.

arada geliyor ona öyle. 24 saat sürmeden normale döner. bir garip oldum şimdi

gece delirmeye karar vermiştir, gece 2-3 gibi ev yıkılıyor gibi bir ses duyarsanız kedidir kedi diyip uykunuza devam edebilirsiniz. bizim kediler o gece delireceklerse bir gün önceden karar verip uyuyup enerji topluyorlar, ya da o gün çok uyudukları için gece delirmeye karar veriyorlar, öyle bir durum. ama yemek yemiyor su içmiyorsa yarın bir bakarsınız veterinere götürebilirsiniz.

o puf zımzımlar yüzünden biraz bihterin yatak odasında duracak bir şeye benziyor kenarındaki

bu kadar modernliğe o biraz klasik kaçmış ama zevk benim salon benim diyerek koyabilirsin de.

diğer eşyalar daha modern puf biraz daha klasiğimsi. olmaz gibi sanki.

kapitonesizi varsa daha iyi olur gibi. bu haliyle çok ağır ve hantal duruyor. ölü noktanın mezarı olur bu puf. gotwob yan sehpa seçtiysen yine gotwob'da satılan puflardan koyabilirsin.

Bu resimdeki en guzel parca bu puf.

@supersonik turbo
aa ben gotwob'un puflarını bilmiyordum,fiyatı da iyiymiş.
Orta sehpasına göz koymuştum da çok pahalı,o yüzden yan sehpa ve aydınlatma ile yetiniyordum.

puf biraz klasik duruyor evet. Altında sandığı olan daha modern bir parça seçebilirsiniz, hem depolama yeri de olur, kapıya yakınsa oturup ayakkabu da giyilir uygun yükseklikte seçerseniz.

aşılanan hayvanların kulaklarına takılan küpe. bölgelere göre değişiyor küpe renkleri.

şato

dava

(bkz: metamorphosis)

direkt kafka'ya baslamak zor gelirse ağır gelirse, stefan zweig'ın satranç ını oku önce derim.

dönüşüm.

once donusum, sonra dava. hatta bu ikisinin arasina eger okumadiysan bir "albert camus - yabanci" da atarsan guzel olur.